Musa Kamil Ekin
Yönetim Grubu
- Katılım
- 6 Nisan 2015
- Sertifika
- C Sınıfı
- Firma
- BelKo ltd.şti.
Tükenmişlik sendromu nedir?
Tükenmişlik nasıl yaşanır, nasıl farkına varılır?
Tükenmiş bir kişi bunu ya duygusal çöküş ya duyarsızlaşma ya da azalmış başarma motivasyonu şeklinde yaşar. Bunların her biri kişinin rutin hayatını, işlevselliğini ve tepkilerini ciddi oranda etkiler. İşi, ailevi sorumlulukları, bireysel sorumlulukları, yardıma muhtaç yakınının bakımı gibi o sırada sürdürmeye çalıştığı uğraşı ile ilgili istek, güç, gayret, olumlu duygu ve davranışlarını gittikçe azaltarak, kişinin yetersiz kalmasına neden olur.
Bu motivasyon, ilgi ve istek kaybı ile birlikte kişide genel bir enerji kaygı, kendisi ile ilgili olumsuz duygu ve düşünceler, yetersizlik ve başarısızlık hissi gelişir. Bunlara ek olarak, başkalarına karşı da ilgi kaybı, negatif duygu ve davranışlar ortaya çıkar. İşte bütün bunlar kişiyi çevreden uzaklaşmaya, kişilerarası ilişkilerde çatışmaya veya kendi içine kapanmaya zorlar.
Tükenmişliğin getirdiği bu genel enerji kaybı, kişide fiziksel olarak kronik yorgunluk ve bir takım bedensel yakınmalarla kendini gösterir. Hem duygusal hem de fiziksel kayıplar kişide çaresizlik, ümitsizlik, özgüven eksikliği oluşturarak duygusal ve zihinsel tükenmeye neden olur. Dolayısıyla kişi sorumlu olduğu görevleri sürdüremez hale gelir, insan ilişkileri tamamen bozulabilir.
Tükenmişlik birbiri içine geçmiş 4 evreden oluşan bir süreçtir:
Birinci evresi idealistlik evresi olarak tanımlanır. Bu evrede kişi yüklendiğini, zorlandığını fark ettikçe kendi gücünü daha fazla zorlayarak bu durumdan çıkma çabasına girer. Bu sırada yüksek bir umut ve enerji ile doludur ve bu nedenle kendi gerçeğine, kapasitesine ve şartlarına uymayan boyutlarda beklentiler içine girer.Bu evrede kişi için mesleğini ya da o sıradaki sürdürdüğü uğraşısı her neyse, onu her şeyin önünde tutarak uykusuzluğa, gergin çalışma ortamlarına katlanır. Kendine ayırması gereken zaman ve enerjiden çalarak gücünü tamamen bu amaç için harcar. Bunu sağlarken de aşırı bir uyum çabasına girdiğinden ve kendi enerjisini aşırı tükettiğinden habersizdir.
Ancak bu süreç giderek yorucu olmaya başlar. İkinci evrede kişi zamanla isteğinin ve umudunun azaldığını hissetmeye başlar. Verdiği çabanın beklentileri karşılamadığını, karşılaştığı güçlüklerden, daha önce umursamadığı ya da yok saydığı bazı noktalardan giderek rahatsız olmaya başladığını görerek duygusal olarak çöküş içine girdiğini farkeder.
Bu fark edişler kişide aşırı engellenmişlik duygusu oluşturur. Engellenme adı alan bu 3. evrede kişi karşılaştığı tüm olumsuzlukları değiştirmenin zorluğu karşısında kendisini engellenmiş ve çaresiz hisseder. Bu durumda kişi uyum sağlamaya odaklı olarak tüm savunma mekanizmalarını harekete geçirse de yetersiz kalır. Ortaya uyum bozucu savunmalar çıkar ve kişinin sorunla başa çıkma gücünü daha da bozarak tükenmişliği daha da belirgin hale getirir. Bu dönem gittikçe kişinin kaçınma davranışı geliştirmesine ve kendini geri çekmesine, kişilik özelliklerine bağlı olarak değişik davranışsal tepkiler göstermesine neden olur. Ani öfkelenmeler, karşı çıkmalar, umursamama, ya da aşırı tepki gösterme, şüphecilik gibi güven sorunları ile uyku - iştah bozuklukları ve diğer fiziksel hastalık belirtileri, özellikle de kaygı endişe halinin oluşturduğu solunum ve mide-barsak sistemine ait belirtiler gözlenebilir.
Tüm çabaların boşa çıkması ise zamanla kişiyi bir tepkisizliğe götürür ki, işte bu 4. ve son dönem olan APATİ evresidir. Bu evrede çevresel olaylara duygusal olarak tepki vermede azalma, donuklaşma ve duyarsızlaşma ortaya çıkar. Belirgin bir umutsuzluk hali ve daha önceden inanılan değerlere karşı derin bir inançsızlık hakim olur. Kişinin mesleki ve toplumsal iletişim performansı tamamen düşebilir. Bu dönemde rapor talebi, istifalar, bakım verdiği kişilere karşı ilgisizlik, görevini yerine getirememe sık görülür.
Kimler tükenmişlik sendromu açısından daha fazla risk altındadır?
Kronik hastalığı veya fiziksel engeli olanlar, kronik bir hastaya, zihinsel ya da fiziksel bir engelliye ya da yaşlı bakıma muhtaç birine bakım verenler, sağlık ve eğitim sektörleri gibi insan ile doğrudan ilgilenen mesleklerde çalışanlar, baskı, engellenme, kıtlık, şiddete maruz kalma ve benzeri zorlanma koşulları altında uzun süre yaşamak durumunda kalanlar ve bu sayılan durumlara daha fazla maruz kalmaları nedeni ile de özellikle kadınlar daha fazla risk altındadırlar.
Ancak benzeri durumları yaşayan herkes bu sendromu geçirebilir. Kişinin kişilik özellikleri, yaşı, cinsiyeti, aldığı eğitim, sorunlarla başa çıkma kapasitesi ve yöntemleri, medeni hali, sosyal desteği, işinden maddi-manevi doyum durumu, işin riskleri, zorlukları, tehlikeleri, tehdit unsuru olabilecek diğer etkileri ve işverenin yapısı, adaletsizliği, sunduğu kısıtlı imkanlar gibi özellikler, tükenmenin ortaya çıkışını kolaylaştırıcı etkenlerdir. Evlilik gibi sosyal desteğin varlığı, işinde deneyimin ve sorun çözme becerisinin artışı, çalıştığı işe olan ilgi ve sevgisi, iş ya da zorunlu olarak yaptığı eylem dışında kendisi için yaptığı faaliyetler ise tükenmeyi durdurabilecek ya da riski azaltabilecek özellikler olarak sıralanabilir.
Önlem alınmazsa nasıl sonuçlar doğurabilir?
Tükenmişlik sendromu uygun zamanda fark edilip önlenmediğinde çoğunlukla iş kaybı, maddi kayıplar, ailevi sorunlar ve diğer ilişki güçlükleri, dolayısıyla yalnız kalma gibi manevi kayıplar, alkol-sigara ve diğer madde kullanım bozuklukları, fizyolojik ve psikolojik belirtilerle giden somatoform bozukluklardan depresyona kadar giden çeşitli psikiyatrik hastalıklarla sonuçlanabilir.
Nasıl önlemler alınabilir?
Burda kişiye ve çalıştığı kuruma bağlı olarak iki yönden alınacak önlemlerden söz etmek gerekir. Kişinin özellikle 2. evreden itibaren yüklenme durumunu fark etmeye başlamasıyla birlikte, kendine zaman ayırması, işini eve taşımaması, bir bakım veriyorsa yardımcı edinmesi, iş ya da sorumlu olduğu uğraşı dışındaki ilgi alanına giren keyif verici başka etkinliklere ve sevdiklerine de şans tanıması (sevdiği kişilerle sanatsal etkinlikler, sportif faaliyetler, geziler gibi), gerektiğinde yardım istemeyi bilmesi, zorlanmakta olduğunu ilgili mercilere doğrudan bildirmesi, aralıklı olarak molalar verebilmesi (yıllık izin gibi) ve başa çıkma yöntemleri geliştirme konusunda danışmanlık alması gerekebilir.
Kişilerin yüklenme düzeylerinin azaltılması için iş yerinde de olanak ve kaynakların artırılması, motive edici işlemlerin saptanıp yürütmeye sokulması, var olan sorunların düzeltilmesi, ileride olabilecek sorunların ön görülerek önlemlerinin alınması, işveren olarak belirli aralıklarla çalışanların sorunları ve gereksinimlerinin araştırılması, çözümlerinin ivedilikle bulunarak uygulanması, çalışanlara onlarla ilgili kararlara katılabilme hakkı tanınması, adaletli ve eşit şartlar uygulayan bir idarenin benimsenmesi gerekmektedir.
Tükenmiş hissettiğinizde ise, ilk adımınız mutlaka uzmana danışmak ve yardım almak olmalıdır. Sonrasında gelişmiş bir psikiyatrik rahatsızlık varsa, çekinmeden psikiyatriste başvurmalı ve geçikmeden o rahatsızlığın tedavisine başlanmalıdır.
Tükenmişlik nasıl yaşanır, nasıl farkına varılır?
Tükenmiş bir kişi bunu ya duygusal çöküş ya duyarsızlaşma ya da azalmış başarma motivasyonu şeklinde yaşar. Bunların her biri kişinin rutin hayatını, işlevselliğini ve tepkilerini ciddi oranda etkiler. İşi, ailevi sorumlulukları, bireysel sorumlulukları, yardıma muhtaç yakınının bakımı gibi o sırada sürdürmeye çalıştığı uğraşı ile ilgili istek, güç, gayret, olumlu duygu ve davranışlarını gittikçe azaltarak, kişinin yetersiz kalmasına neden olur.
Bu motivasyon, ilgi ve istek kaybı ile birlikte kişide genel bir enerji kaygı, kendisi ile ilgili olumsuz duygu ve düşünceler, yetersizlik ve başarısızlık hissi gelişir. Bunlara ek olarak, başkalarına karşı da ilgi kaybı, negatif duygu ve davranışlar ortaya çıkar. İşte bütün bunlar kişiyi çevreden uzaklaşmaya, kişilerarası ilişkilerde çatışmaya veya kendi içine kapanmaya zorlar.
Tükenmişliğin getirdiği bu genel enerji kaybı, kişide fiziksel olarak kronik yorgunluk ve bir takım bedensel yakınmalarla kendini gösterir. Hem duygusal hem de fiziksel kayıplar kişide çaresizlik, ümitsizlik, özgüven eksikliği oluşturarak duygusal ve zihinsel tükenmeye neden olur. Dolayısıyla kişi sorumlu olduğu görevleri sürdüremez hale gelir, insan ilişkileri tamamen bozulabilir.
Tükenmişlik birbiri içine geçmiş 4 evreden oluşan bir süreçtir:
Birinci evresi idealistlik evresi olarak tanımlanır. Bu evrede kişi yüklendiğini, zorlandığını fark ettikçe kendi gücünü daha fazla zorlayarak bu durumdan çıkma çabasına girer. Bu sırada yüksek bir umut ve enerji ile doludur ve bu nedenle kendi gerçeğine, kapasitesine ve şartlarına uymayan boyutlarda beklentiler içine girer.Bu evrede kişi için mesleğini ya da o sıradaki sürdürdüğü uğraşısı her neyse, onu her şeyin önünde tutarak uykusuzluğa, gergin çalışma ortamlarına katlanır. Kendine ayırması gereken zaman ve enerjiden çalarak gücünü tamamen bu amaç için harcar. Bunu sağlarken de aşırı bir uyum çabasına girdiğinden ve kendi enerjisini aşırı tükettiğinden habersizdir.
Ancak bu süreç giderek yorucu olmaya başlar. İkinci evrede kişi zamanla isteğinin ve umudunun azaldığını hissetmeye başlar. Verdiği çabanın beklentileri karşılamadığını, karşılaştığı güçlüklerden, daha önce umursamadığı ya da yok saydığı bazı noktalardan giderek rahatsız olmaya başladığını görerek duygusal olarak çöküş içine girdiğini farkeder.
Bu fark edişler kişide aşırı engellenmişlik duygusu oluşturur. Engellenme adı alan bu 3. evrede kişi karşılaştığı tüm olumsuzlukları değiştirmenin zorluğu karşısında kendisini engellenmiş ve çaresiz hisseder. Bu durumda kişi uyum sağlamaya odaklı olarak tüm savunma mekanizmalarını harekete geçirse de yetersiz kalır. Ortaya uyum bozucu savunmalar çıkar ve kişinin sorunla başa çıkma gücünü daha da bozarak tükenmişliği daha da belirgin hale getirir. Bu dönem gittikçe kişinin kaçınma davranışı geliştirmesine ve kendini geri çekmesine, kişilik özelliklerine bağlı olarak değişik davranışsal tepkiler göstermesine neden olur. Ani öfkelenmeler, karşı çıkmalar, umursamama, ya da aşırı tepki gösterme, şüphecilik gibi güven sorunları ile uyku - iştah bozuklukları ve diğer fiziksel hastalık belirtileri, özellikle de kaygı endişe halinin oluşturduğu solunum ve mide-barsak sistemine ait belirtiler gözlenebilir.
Tüm çabaların boşa çıkması ise zamanla kişiyi bir tepkisizliğe götürür ki, işte bu 4. ve son dönem olan APATİ evresidir. Bu evrede çevresel olaylara duygusal olarak tepki vermede azalma, donuklaşma ve duyarsızlaşma ortaya çıkar. Belirgin bir umutsuzluk hali ve daha önceden inanılan değerlere karşı derin bir inançsızlık hakim olur. Kişinin mesleki ve toplumsal iletişim performansı tamamen düşebilir. Bu dönemde rapor talebi, istifalar, bakım verdiği kişilere karşı ilgisizlik, görevini yerine getirememe sık görülür.
Kimler tükenmişlik sendromu açısından daha fazla risk altındadır?
Kronik hastalığı veya fiziksel engeli olanlar, kronik bir hastaya, zihinsel ya da fiziksel bir engelliye ya da yaşlı bakıma muhtaç birine bakım verenler, sağlık ve eğitim sektörleri gibi insan ile doğrudan ilgilenen mesleklerde çalışanlar, baskı, engellenme, kıtlık, şiddete maruz kalma ve benzeri zorlanma koşulları altında uzun süre yaşamak durumunda kalanlar ve bu sayılan durumlara daha fazla maruz kalmaları nedeni ile de özellikle kadınlar daha fazla risk altındadırlar.
Ancak benzeri durumları yaşayan herkes bu sendromu geçirebilir. Kişinin kişilik özellikleri, yaşı, cinsiyeti, aldığı eğitim, sorunlarla başa çıkma kapasitesi ve yöntemleri, medeni hali, sosyal desteği, işinden maddi-manevi doyum durumu, işin riskleri, zorlukları, tehlikeleri, tehdit unsuru olabilecek diğer etkileri ve işverenin yapısı, adaletsizliği, sunduğu kısıtlı imkanlar gibi özellikler, tükenmenin ortaya çıkışını kolaylaştırıcı etkenlerdir. Evlilik gibi sosyal desteğin varlığı, işinde deneyimin ve sorun çözme becerisinin artışı, çalıştığı işe olan ilgi ve sevgisi, iş ya da zorunlu olarak yaptığı eylem dışında kendisi için yaptığı faaliyetler ise tükenmeyi durdurabilecek ya da riski azaltabilecek özellikler olarak sıralanabilir.
Önlem alınmazsa nasıl sonuçlar doğurabilir?
Tükenmişlik sendromu uygun zamanda fark edilip önlenmediğinde çoğunlukla iş kaybı, maddi kayıplar, ailevi sorunlar ve diğer ilişki güçlükleri, dolayısıyla yalnız kalma gibi manevi kayıplar, alkol-sigara ve diğer madde kullanım bozuklukları, fizyolojik ve psikolojik belirtilerle giden somatoform bozukluklardan depresyona kadar giden çeşitli psikiyatrik hastalıklarla sonuçlanabilir.
Nasıl önlemler alınabilir?
Burda kişiye ve çalıştığı kuruma bağlı olarak iki yönden alınacak önlemlerden söz etmek gerekir. Kişinin özellikle 2. evreden itibaren yüklenme durumunu fark etmeye başlamasıyla birlikte, kendine zaman ayırması, işini eve taşımaması, bir bakım veriyorsa yardımcı edinmesi, iş ya da sorumlu olduğu uğraşı dışındaki ilgi alanına giren keyif verici başka etkinliklere ve sevdiklerine de şans tanıması (sevdiği kişilerle sanatsal etkinlikler, sportif faaliyetler, geziler gibi), gerektiğinde yardım istemeyi bilmesi, zorlanmakta olduğunu ilgili mercilere doğrudan bildirmesi, aralıklı olarak molalar verebilmesi (yıllık izin gibi) ve başa çıkma yöntemleri geliştirme konusunda danışmanlık alması gerekebilir.
Kişilerin yüklenme düzeylerinin azaltılması için iş yerinde de olanak ve kaynakların artırılması, motive edici işlemlerin saptanıp yürütmeye sokulması, var olan sorunların düzeltilmesi, ileride olabilecek sorunların ön görülerek önlemlerinin alınması, işveren olarak belirli aralıklarla çalışanların sorunları ve gereksinimlerinin araştırılması, çözümlerinin ivedilikle bulunarak uygulanması, çalışanlara onlarla ilgili kararlara katılabilme hakkı tanınması, adaletli ve eşit şartlar uygulayan bir idarenin benimsenmesi gerekmektedir.
Tükenmiş hissettiğinizde ise, ilk adımınız mutlaka uzmana danışmak ve yardım almak olmalıdır. Sonrasında gelişmiş bir psikiyatrik rahatsızlık varsa, çekinmeden psikiyatriste başvurmalı ve geçikmeden o rahatsızlığın tedavisine başlanmalıdır.