Musa Kamil Ekin
Yönetim Grubu
- Katılım
- 6 Nisan 2015
- Sertifika
- C Sınıfı
- Firma
- BelKo ltd.şti.
Kazaları genellikle iki sınıfa ayırmak mümkündür. İlk grup, düşük sıklıkta ama şiddeti/hasarı büyük kazalar (Low frequency, High severity); ikincisi ise yüksek sıklıkta ama şiddeti/hasarı küçük kazalardır (High frequency, Low severity). Her iki kaza türü de temel olarak Proses Güvenliği’nin teknik unsurları olmasına rağmen; ikinci gruptaki kazalar genellikle iş güvenliği (occupational safety) alanına girmektedir. Proses endüstrisinde çalışanlar iyi bilirler ki iş kazaları, endüstriyel kazaların habercisi, başka bir deyişle öncülleridir. Proses güvenliği, iş güvenliğini de kapsamakta, ancak şiddetinin ve etkilerinin çok yüksek olması nedeniyle proses güvenliğinin daha kapsamlı ele alınması gerektiği anlaşılmaktadır.
Proses güvenliğinin yeterince uygulandığı bir Türkiye’de geçmişte yaşanmış kazaların hangilerinin önlenmesi mümkün olurdu?
Aşağıdaki sözün başka biçimde söylenişi ülkemizde iyi bilinir ama yine de ömrünü tehlikeli proseslerin yönetimine
ayıran usta kimya mühendisi Prof.Trevor Kletz’in “Ne Yanlış gitti?” (WHAT WENT WRONG? Case Histories of Process Plant Disasters, 4.th Ed,, Elsevier 1999) adlı meşhur kitabının önsözünde söylediği biçimde söyleyelim: Savaş, bir çivi olmadığı için kaybedildi (For want of a nail, the battle was lost). Profesör Kletz aynı kitabının kapak içinde ise şöyle demektedir: “Olayların (incidents) birçoğu çok basittir. Bu kazaları önlemek için olağanüstü bilgilere ve detaylı çalışmalara ihtiyaç yoktur. Sadece geçmiş kazalara bakmak yeterlidir”. Tabi ders çıkarmasını bilirsek. Gördüğünüz gibi sorunuzun yanıtını Kletz yıllar önce vermiş. Başka söze gerek var mı? Eğer proses güvenliği yaklaşımı benimsenmiş olsaydı 1999 depremi ile tetiklenen endüstriyel kazalar olmayabilirdi.
Proses güvenliği en çok hangi sektörleri ilgilendiriyor?
Böyle bir sınıflama yapmak çok da doğru olmaz. Özellikle petrokimya, enerji başta olmak üzere kimya sektörünün alt sektörleri proses güvenliği yaklaşımının uygulanması gereken sektörlerdir. Öte yandan sadece üretim sektörü değil, hizmet sektöründeki lojistik, taşıma vb alt sektörler de sayılabilir. Yukarıda belirtildiği gibi bir kaza olduğu takdirde çoklu ölümlere sebep olabilecek zehirli (toksik) gazların salınımı/kaçağı ya da yıkıcı (catostrophe) etkileri olabilecek her sektörü ilgilendirmelidir.
Proses güvenliği alanında dünyadaki uygulamalarla ülkemizdeki durum karşılaştırıldığında nasıl bir manzara ortaya çıkıyor?
Çok iddialı laf etmek istemem. Gerek ABD, gerekse AB ülkelerinde proses güvenliği konusundaki algı ve yaklaşımın
bizden daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde en son teknolojiyi kullanan çokuluslu şirketlerin hakkını yemeyelim. Ancak proses güvenliği algısı ile güvenlik kültürü arasında güçlü bir ilişki olduğu için iyi olmadığımızı söylüyorum. Önümüzdeki sempozyumda başarılı ülkelerin deneyimlerini katılımcılara sunmayı planladık.
AIChE, Center for Chemical Process Safety (CCPS) ve DuPont firmasından uzman konuşmacıları dinleme fırsatı bulacağız. Sempozyum programını hazırlarken katılımcıların en üst düzeyde yararlanabilecekleri konuşmacıları davet ettik.
İş güvenliği profesyonellerine bu anlamda ne gibi sorumluluklar düşüyor?
Patronların değilse bile tüm mühendislerin tasarladıkları fabrikaların güvenliği ile ilgili endişeleri mevcuttur. Her mühendis güvenli bir fabrikada çalışmak ister. Bir mühendis için fabrika güvenliği, sadece yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki (etik) bir gerekliliktir. Mühendislerin bu sorumlulukları sadece fabrika çalışanlarının yaralanma ve ölümlerinin önlenmesi ile sınırlı değildir. Bu sorumluluk özellikle proses endüstrisinde fabrika hasarının önlenmesi, üçüncü kişilerin maddi zararı, çevre halkının (public) yaralanma ve ölümlerinin önlenmesi ile doğal çevrenin/hayatın zarar görmesinin önlenmesini de kapsamaktadır. Çünkü proses endüstrisindeki kazaların sonunda, birçok zehirli (toksik) gazların salınımı/kaçağı, yıkıcı (catostrope) etkisi olabilecek miktarda yüksek enerji çıkışı ile tüm çalışanların ve bölgede oturanların can güvenlikleri etkilenebilir. İSG profesyonelleri ve çevre sorumluları proses güvenliğinden birinci derece sorumlu teknik personellerdir.
Proses güvenliğine ülkemizde yeterli önemin verilmesi ve uygulamalarının yaygınlaştırılması için ne gibi adımlar atılmalı?
Kimya sanayisinde tehlikeli proseslerin yürütüldüğü birçok tesis mevcuttur. Önlem alınmadığı ve iyi yönetilmediği takdirde, bu tesislerde çoklu ölüm ve yaralanmaların yaşanacağı kazaların olması kaçınılmazdır. Yaşadıklarımızdan biliyoruz ki “belirlenemeyen tehlike önlenemez”. Bu nedenle, tesislerimizdeki tehlikeli proseslerde bulunan mevcut tehlikelerin farkında olmak, tehlikeleri azaltmak ve/veya yönetmek için çaba sarf etmek (emek vermek) gereklidir.
Bunu başarmak için de sistematik bir şekilde disiplinli çalışmak çok önemlidir. Tehlikeli kimyasal prosesler, kuruluş aşamasından başlayarak, hatta kurulmadan önce daha kağıt üzerinde, plan aşamasında iken yüzlerce, binlerce alt süreçlere (parçalara) ayrılarak incelenmeli ve değerlendirilmelidir. Bunlara ek olarak her aşamada yasal gereklilik ve standartlara uymak, yetkin eleman kullanmak, mühendislik kontrollerini düzenli yapmak gereklidir. Tüm bunların gerçekleşebilmesinin ön koşulunun ise; güvenlik kültürünün geliştirilerek şirketlerin üst yönetimlerinin proses güvenliğinin önemini anlaması, benimsemesi, onlara sahip çıkması ve kaynak ayırması olduğu unutulmamalıdır.
Tehlikeli kimyasal proseslerde kontrol/ yönetim “sürecin kalbi” niteliğini taşır. Çünkü prosesler kontrol edilmediği ve/ veya edilemediği için insanlık tarihi bir çok felaket yaşamış, bedeller ödemiştir. Öyle ki bu felaketlerin bir kısmının etkileri hala yaşanmakta, hatta geleceğe de taşınmaktadır (küresel ısınma, ekolojik denge bozukluğu). Bu kazalar sadece insan sağlığı ve çevreyi etkilememekte, aynı zamanda büyük ekonomik kayıplar ile birlikte bireysel ve toplumsal sorunlara da neden olmaktadır. Büyük endüstriyel kazaların etkileri, Önlem dergisi okuyucuları tarafından iyi bilinmektedir. Artık, çokça söylenen bir deyişle “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur”. İnsanoğlu yeterli bilgi birikimine sahiptir. Çalışmaların sonucunda, akademisyenler ve alandaki deneyimli uzmanlar tarafından çeşitli önleme, değerlendirme ve kontrol teknikleri geliştirilmiştir. Proses yönetimi bir takım işidir. Disiplinler arası bir takımla, paylaşımcı ve kolektif bir anlayışla çalışılmadığı takdirde prosesleri güvence altına alabilmek pek mümkün değildir. Elbette başarılı bir proses yönetimi için mühendislere lisans eğitimi esnasında bu bilinç verilmelidir. Bilebildiğim kadarıyla bizdeki lisans eğitimlerinde proses yönetimi yerine klasik “proses kontrol” derslerine daha çok önem verilmektedir. Derslerin içerikleri güncel teknolojiyi kapsamadığından sanayinin beklentilerini de karşılayamamaktadır.
Proses güvenliğinin yeterince uygulandığı bir Türkiye’de geçmişte yaşanmış kazaların hangilerinin önlenmesi mümkün olurdu?
Aşağıdaki sözün başka biçimde söylenişi ülkemizde iyi bilinir ama yine de ömrünü tehlikeli proseslerin yönetimine
ayıran usta kimya mühendisi Prof.Trevor Kletz’in “Ne Yanlış gitti?” (WHAT WENT WRONG? Case Histories of Process Plant Disasters, 4.th Ed,, Elsevier 1999) adlı meşhur kitabının önsözünde söylediği biçimde söyleyelim: Savaş, bir çivi olmadığı için kaybedildi (For want of a nail, the battle was lost). Profesör Kletz aynı kitabının kapak içinde ise şöyle demektedir: “Olayların (incidents) birçoğu çok basittir. Bu kazaları önlemek için olağanüstü bilgilere ve detaylı çalışmalara ihtiyaç yoktur. Sadece geçmiş kazalara bakmak yeterlidir”. Tabi ders çıkarmasını bilirsek. Gördüğünüz gibi sorunuzun yanıtını Kletz yıllar önce vermiş. Başka söze gerek var mı? Eğer proses güvenliği yaklaşımı benimsenmiş olsaydı 1999 depremi ile tetiklenen endüstriyel kazalar olmayabilirdi.
Proses güvenliği en çok hangi sektörleri ilgilendiriyor?
Böyle bir sınıflama yapmak çok da doğru olmaz. Özellikle petrokimya, enerji başta olmak üzere kimya sektörünün alt sektörleri proses güvenliği yaklaşımının uygulanması gereken sektörlerdir. Öte yandan sadece üretim sektörü değil, hizmet sektöründeki lojistik, taşıma vb alt sektörler de sayılabilir. Yukarıda belirtildiği gibi bir kaza olduğu takdirde çoklu ölümlere sebep olabilecek zehirli (toksik) gazların salınımı/kaçağı ya da yıkıcı (catostrophe) etkileri olabilecek her sektörü ilgilendirmelidir.
Proses güvenliği alanında dünyadaki uygulamalarla ülkemizdeki durum karşılaştırıldığında nasıl bir manzara ortaya çıkıyor?
Çok iddialı laf etmek istemem. Gerek ABD, gerekse AB ülkelerinde proses güvenliği konusundaki algı ve yaklaşımın
bizden daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde en son teknolojiyi kullanan çokuluslu şirketlerin hakkını yemeyelim. Ancak proses güvenliği algısı ile güvenlik kültürü arasında güçlü bir ilişki olduğu için iyi olmadığımızı söylüyorum. Önümüzdeki sempozyumda başarılı ülkelerin deneyimlerini katılımcılara sunmayı planladık.
AIChE, Center for Chemical Process Safety (CCPS) ve DuPont firmasından uzman konuşmacıları dinleme fırsatı bulacağız. Sempozyum programını hazırlarken katılımcıların en üst düzeyde yararlanabilecekleri konuşmacıları davet ettik.
İş güvenliği profesyonellerine bu anlamda ne gibi sorumluluklar düşüyor?
Patronların değilse bile tüm mühendislerin tasarladıkları fabrikaların güvenliği ile ilgili endişeleri mevcuttur. Her mühendis güvenli bir fabrikada çalışmak ister. Bir mühendis için fabrika güvenliği, sadece yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki (etik) bir gerekliliktir. Mühendislerin bu sorumlulukları sadece fabrika çalışanlarının yaralanma ve ölümlerinin önlenmesi ile sınırlı değildir. Bu sorumluluk özellikle proses endüstrisinde fabrika hasarının önlenmesi, üçüncü kişilerin maddi zararı, çevre halkının (public) yaralanma ve ölümlerinin önlenmesi ile doğal çevrenin/hayatın zarar görmesinin önlenmesini de kapsamaktadır. Çünkü proses endüstrisindeki kazaların sonunda, birçok zehirli (toksik) gazların salınımı/kaçağı, yıkıcı (catostrope) etkisi olabilecek miktarda yüksek enerji çıkışı ile tüm çalışanların ve bölgede oturanların can güvenlikleri etkilenebilir. İSG profesyonelleri ve çevre sorumluları proses güvenliğinden birinci derece sorumlu teknik personellerdir.
Proses güvenliğine ülkemizde yeterli önemin verilmesi ve uygulamalarının yaygınlaştırılması için ne gibi adımlar atılmalı?
Kimya sanayisinde tehlikeli proseslerin yürütüldüğü birçok tesis mevcuttur. Önlem alınmadığı ve iyi yönetilmediği takdirde, bu tesislerde çoklu ölüm ve yaralanmaların yaşanacağı kazaların olması kaçınılmazdır. Yaşadıklarımızdan biliyoruz ki “belirlenemeyen tehlike önlenemez”. Bu nedenle, tesislerimizdeki tehlikeli proseslerde bulunan mevcut tehlikelerin farkında olmak, tehlikeleri azaltmak ve/veya yönetmek için çaba sarf etmek (emek vermek) gereklidir.
Bunu başarmak için de sistematik bir şekilde disiplinli çalışmak çok önemlidir. Tehlikeli kimyasal prosesler, kuruluş aşamasından başlayarak, hatta kurulmadan önce daha kağıt üzerinde, plan aşamasında iken yüzlerce, binlerce alt süreçlere (parçalara) ayrılarak incelenmeli ve değerlendirilmelidir. Bunlara ek olarak her aşamada yasal gereklilik ve standartlara uymak, yetkin eleman kullanmak, mühendislik kontrollerini düzenli yapmak gereklidir. Tüm bunların gerçekleşebilmesinin ön koşulunun ise; güvenlik kültürünün geliştirilerek şirketlerin üst yönetimlerinin proses güvenliğinin önemini anlaması, benimsemesi, onlara sahip çıkması ve kaynak ayırması olduğu unutulmamalıdır.
Tehlikeli kimyasal proseslerde kontrol/ yönetim “sürecin kalbi” niteliğini taşır. Çünkü prosesler kontrol edilmediği ve/ veya edilemediği için insanlık tarihi bir çok felaket yaşamış, bedeller ödemiştir. Öyle ki bu felaketlerin bir kısmının etkileri hala yaşanmakta, hatta geleceğe de taşınmaktadır (küresel ısınma, ekolojik denge bozukluğu). Bu kazalar sadece insan sağlığı ve çevreyi etkilememekte, aynı zamanda büyük ekonomik kayıplar ile birlikte bireysel ve toplumsal sorunlara da neden olmaktadır. Büyük endüstriyel kazaların etkileri, Önlem dergisi okuyucuları tarafından iyi bilinmektedir. Artık, çokça söylenen bir deyişle “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur”. İnsanoğlu yeterli bilgi birikimine sahiptir. Çalışmaların sonucunda, akademisyenler ve alandaki deneyimli uzmanlar tarafından çeşitli önleme, değerlendirme ve kontrol teknikleri geliştirilmiştir. Proses yönetimi bir takım işidir. Disiplinler arası bir takımla, paylaşımcı ve kolektif bir anlayışla çalışılmadığı takdirde prosesleri güvence altına alabilmek pek mümkün değildir. Elbette başarılı bir proses yönetimi için mühendislere lisans eğitimi esnasında bu bilinç verilmelidir. Bilebildiğim kadarıyla bizdeki lisans eğitimlerinde proses yönetimi yerine klasik “proses kontrol” derslerine daha çok önem verilmektedir. Derslerin içerikleri güncel teknolojiyi kapsamadığından sanayinin beklentilerini de karşılayamamaktadır.