Musa Kamil Ekin
Yönetim Grubu
- Katılım
- 6 Nisan 2015
- Sertifika
- C Sınıfı
- Firma
- BelKo ltd.şti.
Nükleer santrallarda, nükleer maddelerin çevreye bırakılmamasını ve aynı zamanda nükleer reaksiyon sonucunda oluşan ısının her durumda reaktörden alınmasını garantiye alacak şekilde birçok güvenlik önlemi alınmıştır. Nükleer maddelerin dışarıya salınmaması için kademeli koruma önlemleri, oluşan ısının alınması için ise yine kademeli ve yedekli sistem ve bileşenler bulunmaktadır.
Nükleer yakıt, seramik formunda, yaklaşık 1 cm çap ve yüksekliğinde silindirik parçaların ard arda dizilmesiyle yine silindirik biçimde kapalı sızdırmaz tüpler içindedir. Bu tüplerin binlercesinin, aralarından soğutucu suyun geçmesine izin verecek şekilde bir araya getirilmesi ile de reaktör kalbi oluşturulmuştur. Bu kalp ise paslanmaz çelikten yapılan bir basınç kabının içinde bulunur (Basınçlı veya Kaynar Sulu reaktörlerde). Basınç kabı ve buna bağlı sistemler ise reaktör korunak binası adı verilen betondan yapılmış kubbemsi yapının içinde bulunurlar. Dolayısıyla, yakıt içinde bulunan radyoaktif maddelerin dışarıya salınmalarını, seramik yakıt, yakıt tübü, basınç kabı, çelik gömlek ve beton korunak binası, kademeli olarak engellemiş olurlar.
Her enerji üretim teknolojisinde çevre ve insan sağlığı açısından risk vardır. Nükleer enerji üretimiyle ilgili tesisler, diğer enerji üretim teknolojilerinden farklı olarak, bağımsız bir nükleer lisanslama kuruluşundan lisans almak durumundadır.
Ülkemizde nükleer tesislere lisans verilmesine ilişkin esaslar " " ile düzenlenmektir. Nükleer tesisler tüm işletim ömrü boyunca TAEK'in denetiminde olmak zorundadır. Ancak bu sayede bir nükleer tesis kabul edilebilir risk sınırlarının altında bir riskle çalışabilir. Bir nükleer santralın lisanslanabilmesi için ²Güvenlik Analizi Raporu (GAR)²gereklidir. Bu raporun hazırlanması ve lisanslama otoritesine sunulması santral işleticisinin görevleri arasındadır. 2690 sayılı TAEK Kanunu'na göre, ülkemizde nükleer tesislere lisans verme görevi TAEK'indir. Lisans verebilmek için yapılacak güvenlik değerlendirmeleri GAR esas alınarak yapılmaktadır. Bu rapor lisanslama otoritesi tarafından onaylandıktan sonra santralın yapımına (inşaat lisansı) ve işletmesine (işletme lisansı) geçilebilir.
Bilindiği gibi lisanslama; bir nükleer tesisin mevzuata, kalite ve güvenlik gereklerine uygun olarak kurulması, işletilmesi ve işletmeden çıkarılıp sökülmesi için gerekli olan etkinliklerdir. Nükleer güvenlik ise; bir nükleer tesiste çalışan personelin ve çevrede yaşayan insanların, normal işletme ve kaza koşullarında, kabul edilebilir düzeyden daha yüksek radyasyon dozuna maruz kalmalarını önleyecek önlemlerin bütünüdür. Nükleer tesislerde kaza ihtimalinin azaltılmasına yönelik çalışmalar tesisin tasarımından başlamaktadır. Güvenlik marjları, servis içi denetim, kalite temin ve kontrol gibi uygulamalarla olası bir kazayı önlemek amaçlanmaktadır. Tasarıma temel oluşturan kazaların meydana gelmesi durumunda ise güvenlik sistemlerinin devreye girmesi sonucu kazanın çevre ve insan sağlığına zarar verecek şekilde sonuçlanması engellenmektedir. Güvenlik sistemlerinin tasarımı ise tutucu kabullerle yapılmaktadır. Böylelikle, güvenlik sistemlerinin devre dışı kalması durumunda yedek veya aynı işlevi gören farklı sistemlerin devreye girmesiyle kazanın tehlikeli bir sonuç doğurması engellenmektedir.
Her nükleer santralda, bütün diğer elektrik üretimi santrallarında olduğu gibi, bir takım işletme anomalileri veya arızalar olabilmektedir. Bir nükleer santralda normal işletmeden sapma niteliğindeki bir olayın kaza olarak sınıflandırılabilmesi için, reaktör kalbinde hasar meydana gelmesi ve/veya radyoaktif salımın olması gerekmektedir. Aşağıda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın sapma, olay ve kazatanımları verilmektedir.
Bugüne kadar çevreye zarar verebilecek özellikte 3 nükleer santral kazası olmuştur:
Nükleer yakıt, seramik formunda, yaklaşık 1 cm çap ve yüksekliğinde silindirik parçaların ard arda dizilmesiyle yine silindirik biçimde kapalı sızdırmaz tüpler içindedir. Bu tüplerin binlercesinin, aralarından soğutucu suyun geçmesine izin verecek şekilde bir araya getirilmesi ile de reaktör kalbi oluşturulmuştur. Bu kalp ise paslanmaz çelikten yapılan bir basınç kabının içinde bulunur (Basınçlı veya Kaynar Sulu reaktörlerde). Basınç kabı ve buna bağlı sistemler ise reaktör korunak binası adı verilen betondan yapılmış kubbemsi yapının içinde bulunurlar. Dolayısıyla, yakıt içinde bulunan radyoaktif maddelerin dışarıya salınmalarını, seramik yakıt, yakıt tübü, basınç kabı, çelik gömlek ve beton korunak binası, kademeli olarak engellemiş olurlar.
Her enerji üretim teknolojisinde çevre ve insan sağlığı açısından risk vardır. Nükleer enerji üretimiyle ilgili tesisler, diğer enerji üretim teknolojilerinden farklı olarak, bağımsız bir nükleer lisanslama kuruluşundan lisans almak durumundadır.
Ülkemizde nükleer tesislere lisans verilmesine ilişkin esaslar " " ile düzenlenmektir. Nükleer tesisler tüm işletim ömrü boyunca TAEK'in denetiminde olmak zorundadır. Ancak bu sayede bir nükleer tesis kabul edilebilir risk sınırlarının altında bir riskle çalışabilir. Bir nükleer santralın lisanslanabilmesi için ²Güvenlik Analizi Raporu (GAR)²gereklidir. Bu raporun hazırlanması ve lisanslama otoritesine sunulması santral işleticisinin görevleri arasındadır. 2690 sayılı TAEK Kanunu'na göre, ülkemizde nükleer tesislere lisans verme görevi TAEK'indir. Lisans verebilmek için yapılacak güvenlik değerlendirmeleri GAR esas alınarak yapılmaktadır. Bu rapor lisanslama otoritesi tarafından onaylandıktan sonra santralın yapımına (inşaat lisansı) ve işletmesine (işletme lisansı) geçilebilir.
Bilindiği gibi lisanslama; bir nükleer tesisin mevzuata, kalite ve güvenlik gereklerine uygun olarak kurulması, işletilmesi ve işletmeden çıkarılıp sökülmesi için gerekli olan etkinliklerdir. Nükleer güvenlik ise; bir nükleer tesiste çalışan personelin ve çevrede yaşayan insanların, normal işletme ve kaza koşullarında, kabul edilebilir düzeyden daha yüksek radyasyon dozuna maruz kalmalarını önleyecek önlemlerin bütünüdür. Nükleer tesislerde kaza ihtimalinin azaltılmasına yönelik çalışmalar tesisin tasarımından başlamaktadır. Güvenlik marjları, servis içi denetim, kalite temin ve kontrol gibi uygulamalarla olası bir kazayı önlemek amaçlanmaktadır. Tasarıma temel oluşturan kazaların meydana gelmesi durumunda ise güvenlik sistemlerinin devreye girmesi sonucu kazanın çevre ve insan sağlığına zarar verecek şekilde sonuçlanması engellenmektedir. Güvenlik sistemlerinin tasarımı ise tutucu kabullerle yapılmaktadır. Böylelikle, güvenlik sistemlerinin devre dışı kalması durumunda yedek veya aynı işlevi gören farklı sistemlerin devreye girmesiyle kazanın tehlikeli bir sonuç doğurması engellenmektedir.
Her nükleer santralda, bütün diğer elektrik üretimi santrallarında olduğu gibi, bir takım işletme anomalileri veya arızalar olabilmektedir. Bir nükleer santralda normal işletmeden sapma niteliğindeki bir olayın kaza olarak sınıflandırılabilmesi için, reaktör kalbinde hasar meydana gelmesi ve/veya radyoaktif salımın olması gerekmektedir. Aşağıda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın sapma, olay ve kazatanımları verilmektedir.
Bugüne kadar çevreye zarar verebilecek özellikte 3 nükleer santral kazası olmuştur:
- 1957 yılında İskoçya'da meydana gelen Windscale kazası; bu kazada reaktörün civarına bir miktar radyasyon yayılmakla beraber ölümle veya akut radyasyon hastalığıyla sonuçlanan bir olay meydana gelmemiştir.
- 1979 yılında ABD'de meydana gelen Three Mile Island kazası; normal bir işletim arızası, ekipman kaybı ve operatör hatası ile kazaya dönüşmüş, ancak kısmi reaktör kalbi ergimesi meydana gelmesine rağmen reaktörü çevreleyen beton koruyucu kabuğun sayesinde çevreye ciddi bir radyasyon sızıntısı olmamıştır.
- 1986 yılında Ukrayna'da meydana gelen Çernobil kazası;bu kaza insan ölümüne neden olmuş tek ticari nükleer santral kazasıdır. Kazanın nedenleri; operatörlerin güvenlik mevzuatına aykırı olarak santralda deney yapmaları sonucunda reaktördeki ani güç artışı ve santral tasarımında derinliğine güvenlik prensibine aykırı olarak, reaktörü çevrelemesi gereken bir beton koruyucu kabuğun bulunmaması olarak özetlenebilir.