Musa Kamil Ekin
Yönetim Grubu
- Katılım
- 6 Nisan 2015
- Sertifika
- C Sınıfı
- Firma
- BelKo ltd.şti.
İş Kazalarının Hukuksal Boyutu – II
Yazar: Gökhan Küçük Tarih: Aralık 15, 2015
Yasal düzenlemelerle işverene yüklenen ödevlerin gerektiği gibi yerine getirilmemesinden doğan kaza, Bireysel İş Hukuku anlamında iş kazasını oluşturur ve işverenin işçiye karşı sorumluluğunu doğurur.
Giriş
Geçen makalede iş kazalarının Sosyal Sigortalar Hukuku açısından değerlendirilmesi yapılmıştı. Bu makalede ise işverenin hukuksal sorumluluğunu doğurması sebebiyle bireysel iş hukuku anlamında iş kazası incelenecektir.
İşverenin sorumluluğunun doğduğu iş kazaları yasal dayanağını, Anayasa’nın 17. Maddesi(yaşam hakkı), 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi, Borçlar Kanunu’nun 332 (işverenin işçiyi gözetme borcu), İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 4. maddelerinde bulur.
Bilindiği üzere işverenin iş sözleşmesinden doğan gözetme borcu gereğince işçisine karşı sözleşmeden kaynaklanan, devlete karşı ise kamu hukukundan kaynaklanan sorumlulukları bulunmaktadır.
İş sözleşmesinden doğan gözetme borcu hukukumuzda dayanağını Borçlar Kanunu madde 332/1’de bulur. Borçlar Kanunu’nun ilgili hükmü gereğince işverenin sorumluluğu kusura dayanır. Bu sorumluluk akdi(iş sözleşmesinden doğan) sorumluluktur. Bu durumlarda kazaya uğrayan kişi uğramış olduğu kazanın bir iş kazası olduğunu ve işyerinde alınması gerekli önlemlerin işverence alınmadığını ispat etmek durumundadır. İşverenin bu durumda sorumluluktan kurtulabilmesi için de iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini aldığını, kazanın kendi kusuru olmaksızın ortaya çıkan olaylar sebebiyle meydana geldiğini ispatlamak zorundadır.
İşverenin Kamu Hukuku karşısındaki sorumluluğunun hukuki dayanağı ise İş Kanunu’nun 77. maddesidir. ‘İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.’ 1475 sayılı Yasa zamanında işverenler ‘gerekli önlemi almak’la yükümlü kılınmışken ve bu yükümlülük daha dar kapsamlıyken her türlü önlem içerisinde işverenin tehlikeyi en aza indiren teknolojik araçları kullanmak yükümlülüğü getirilmiştir.[1] Buna benzer bir düzenleme İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 4. maddesinde öngörülmüştür. Buna göre işveren işyerinde teknik ilerlemenin getirdiği daha uygun sağlık şartlarını sağlayacak ve iş kazalarını önlemek üzere işyerinde alınması ve bulundurulması gerekli tedbir ve araçları ve alınacak diğer iş güvenliği tedbirlerini devamlı surette izleyecektir.
Yukarıda bahsedilen yasal düzenlemelerle işverene yüklenen ödevlerin gerektiği gibi yerine getirilmemesinden doğan kaza bireysel iş hukuku anlamında iş kazasını oluşturur ve işverenin işçiye karşı sorumluluğunu doğurur.[2]
Sosyal Sigortalar Kanunu anlamındaki iş kazası ile bireysel iş hukuku anlamındaki iş kazası arasındaki fark Yargıtay’ın 1977 tarihli bir kararında aynen şöyle ifade edilmiştir. ‘Bu(Bir) olayın iş kazası bulunmasının(sayılmasının) Sosyal Sigortalar Kanunu bakımından sonuçları ile işveren aleyhine açılan tazminat davası bakımından sonuçları aynı değildir. İş kazası olan olay diğer koşullarda gerçekleştiğinde doğrudan doğruya yasada belirli sigorta yardımlarının yapılmasını gerektirdiği halde, işveren aleyhine açılan tazminat davasında ise, işverenin sorumluluğu için işyerinde ve işverenle ilişkin olmasıyla uygun neden sonuç bağının bulunması gerekir.[3]
Bireysel İş Hukuku Anlamında İş Kazasının Unsurları
1 – Dıştan Gelen İstenilmeyen Bir Olayın Varlığı
‘İşverenin sorumluluğunu gerektirecek iş kazalarındaki dışsallık unsurunu sağlayan, üçüncü kişinin, işverenin, kazalanan işçinin ya da işyeri ortamındaki araç gereç ve makinelerin illiyet bağını(neden – sonuç) kesmeyecek düzeydeki etkileridir.’[4] Sadece dıştan gelen bir olayın varlığı işverenin sorumluluğunu gerektirmez. Örneğin çalışanın işyerinde intihar etmesi, kalp krizi geçirmesi, deprem sonucu iş yerinde ölüm gibi. Bu örnekler Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 13 anlamında iş kazası sayılsalar bile bireysel iş hukuku anlamında her zaman iş kazası sayılmazlar ve işverenin sorumluluğunu gerektirmezler.
2 – Uygun İlliyet Bağının Varlığı
Bir iş kazasında işverenin sorumluluğunun doğabilmesi için işçinin uğradığı zararın ortaya çıkan kazanın uygun bir sonucu olması gerekir ki tazminat talebi doğabilsin. Aksi takdirde kazalanan işçinin işverenden tazminat talep edebilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte
çalışanın uğradığı kazadan işverenin sorumlu olabilmesi için sadece meydana gelen kaza ile ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterli olmayıp aynı zamanda kazanın işverenin yürüttüğü iş ile de uygun illiyet bağı içinde olması gerekmektedir.
Kaza ile iş arasında uygun illiyet bağı varsa, işveren, işçinin uğradığı zararı karşılamak zorundadır. Peki, hangi kazalar işverenin işiyle ilgilidir? Hukukumuzda kazanın işverenin işiyle ilgisi konusunda bir takım karinelerden yararlanılmaktadır. Bu karinelerin olduğu durumlarda aksi ispatlanmadığı sürece meydana gelen iş kazasının işle ilgili olduğu düşünülür.
Kazalanan işçinin uğradığı maddi zarar kapsamına işçinin maddi, manevi (bedensel, ruhsal) zararları ve gelir kayıpları dışında ileride doğması muhtemel çeşitli zararlar da girer. Bu zararlar kurumca karşılanmayan zarar kalemleridir.
İşvereni Sorumlu Kılan Karineler
Çalışanların uğradıkları kazaların işle olan ilgisinin kurulabilmesi için yararlanılacak karinelerin tamamının ya da bir kaçının aynı olayda meydana gelmesi mümkündür. Aşağıda bu karinelerden bahsedilmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki bir olayda aşağıda yer alan karinelerin hiçbirine rastlanmamış olması, işverenin iş kazasından sorumlu tutulmayacağı anlamına gelmez.[5]
a) İşin yapımı sırasında gerçekleşen kaza.
İşveren tarafından yürütülen işin yapımı sırasında gerçekleşen kazaların işle ilgisi olduğu kabul edilir. İşçinin işini yaparken bir kazaya uğraması durumunda kaza ile iş arasında uygun illiyet bağının olduğu, dolayısıyla da olayın Bireysel İş Hukuku anlamında iş kazası olduğu kanısına varılır.
b) İşverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine aykırı davranışı
Kazaya uğrayan işçinin kazaya uğramasına sebep olan olaylar işverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaması nedeniyle meydana gelmiş ise gerçekleşen zarardan işveren sorumlu tutulabilir. Ancak bunun için de önlemleri almama davranışı ile oluşan zarar arasındaki uygun illiyet bağının kesilmemesi gerekir.[6]
c) Olayın iş süresi içerisinde gerçekleşmesi
Olay anı iş süresine ya da iş süresinden sayılan hallere dâhil ise, kazanın işle uygun illiyet bağı içinde olduğu söylenebilir. İş süresi kavramını geniş anlamak gereklidir. İşveren tarafından görevlendirilen ve işyeri sınırları dışına gönderilen bir işçinin yolda geçirdiği süre iş sürelerine dâhildir. Fakat burada hemen belirtelim ki uygun illiyet bağının kesildiği hallerde işveren sorumlu tutulamaz.
d) Tehlike karinesi
Tehlike ilkesine göre işveren yürüttüğü iş dolayısıyla bir risk yaratmaktadır. İşçinin uğradığı kaza, işverenin yürüttüğü işin doğrudan ya da dolaylı olarak yarattığı tehlikenin bir sonucu ise olayın işle uygun illiyet bağı içinde olduğu kabul edilir.
3 – Uygun İlliyet Bağının Kesilmesi / İşverenin Sorumluluğunun Ortadan Kalktığı Haller
a) İşçinin ağır kusuru
İşçi iş kazasına kendi davranışı sonucu uğramışsa ve anılan davranışı, kazanın iş ile olan uygun illiyet bağını kesiyorsa bu durumda işverenin sorumluluğuna gidilemez. Örneğin işçinin intihar etmesi durumunda kaza yine iş kazası sayılacaktır ancak işverenin sorumluluğuna gidilmeyecektir.
b) Üçüncü kişinin kusuru
İşverenin sorumluluğunu ortadan kaldıran üçüncü kişiden kasıt, işveren ve kazaya uğrayan işçinin dışında kalan kimselerdir.[7] Anılan kimselerin davranışlarının uygun illiyet bağını kesebilmesi ve işvereni sorumluluktan kurtarabilmesi belirli bir yoğunluğa ulaşmalarına bağlıdır.[8] Böyle bir yoğunluğa ulaşılmamışsa o zaman işveren sorumluluktan kurtulur.
c) Mücbir sebep(zorlayıcı neden)
Zorlayıcı neden öğretide, sorumlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, borcun ihlaline, mutlak olarak kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır şeklinde tanımlanmaktadır.[9] Bu durum kaza ile yürütülmekte olan iş arasındaki illiyet bağını kestiğinden işverenin sorumluluğunun doğumuna engel olur.
4 – Maddi Bir Zararın Varlığı
Bireysel İş Hukuku anlamındaki kazanın son ve en önemli unsuru kazalanan işçinin maddi bir zarara uğramasıdır. Kazalanan işçinin uğradığı maddi zarar kapsamına işçinin maddi, manevi (bedensel, ruhsal) zararları ve gelir kayıpları dışında ileride doğması muhtemel çeşitli zararlar da girer. Bu zararlar kurumca karşılanmayan zarar kalemleridir.
Sonuç
İş kazalarının hukuksal boyutu adlı incelememizde iş kazalarını Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu açısından ve bireysel iş hukuku açısından incelemeye çalıştık. Sosyal Sigortalar Kanunu madde 13 anlamında iş kazası sayılan durumların, bireysel iş hukuku anlamında iş kazası sayılmayabileceğini ve işverenin sorumluluğunu gerektirmeyebileceğini; bireysel iş hukuku anlamında iş kazasında işverenin sorumluluğunun doğabilmesi için, işçinin maddi zarara uğramasına sebep olan kazanın SSK m.13 anlamında iş kazası sayılması ve söz konusu iş kazasının yürütülen iş ile uygun illiyet bağı içinde bulunmasının gerekli olduğundan bahsettik.
Özetle şöyle diyebiliriz, İşverenin iş kazasından kaynaklanan sorumluluğu, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmamasından kaynaklanır. Önlemleri almadığı düşünülen işveren de işçisinin kurumca karşılanmayan maddi zararını belirli şartlarla tazmin etmek zorunda kalır.
Kaynaklar
[1] Dr Mustafa Kılıçlıoğlu ‘4857 sayılı İş Kanunu Yorumu ve Yargıtay Uygulaması’ 2005 Ayhan Yayıncılık s. 533
[2] Dr. Levent Akın, ‘İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat’ Yetkin Yayınları, Ankara 2001 s. 44 vd.
[3] Yargıtay 10.HD. 26.4.1977 tarihli, 1976/6231 E. 3150 K.
[4] AKIN, 45-46
[5] AKIN:49
[6] AKIN 48
[7] Gaye Burcu SERHATLI, ‘İş Kazasından Doğan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı’, Yetkin Yayınları, Ankara, 2003 s. 38
[8] AKIN, s.50
[9] Serhatlı, s.36 ve dipnot 33’deki yazarlar.
Not: Bu yazı Önlem Dergisi’nin 7. sayısından alınmıştır.