Musa Kamil Ekin
Yönetim Grubu
- Katılım
- 6 Nisan 2015
- Sertifika
- C Sınıfı
- Firma
- BelKo ltd.şti.
İş güvenliği ve işçi sağlığında cinayetleri tartışarak geçirdiğimiz yıllara rağmen, iş cinayetleri hiç hız kesmeden hatta son üç dört aydır artarak devam ediyor. İstanbul’da yapılan İşçi sağlığı ve iş güvenliği konferansı sayesinde biraz gündeme gelebilen bu cinayetler yeni bir tartışma başlattı gibi görünüyor.
İşçi cinayetleri ve iş kazalarında suçlu kim?
Dünyanın birçok ülkesinde 1940-1950 yıllarında tartışılıp aşılan bu tartışmayla belki biz de ülke olarak yeni yeni yüzleşmeye başlayacağız. Burada şunu belirtmeden geçemeyeceğim ki ayda ortalama 150-160 iş cinayetine rağmen; bütün yapılan bu kongre ve konferanslara rağmen ülke gündemine tam manasıyla gelemiyor.
8. Uluslararası İşçi Sağlığı ve Güvenliği Konferansı tamamlandı. Benim açımdan bu konferanslarda bu cinayetlerin gündeme gelmesi ve medyada hak ettiği ilgiyi ve tartışmaları başlatması umudu da sulara gömüldü. Cumhurbaşkanı ve birçok bakanın katıldığı bu toplantılar haber bültenlerinde en fazla iki dakikalık bir yer bulup sonra da tekrar unutuldu. Bu konunun öncelikle vahametini göstermesi ve gelecekte de bu sorunun devam edeceğinin önemli bir göstergesi.
İŞVERENLERİN KENDİ KİŞİSEL İSTEKLERİ Mİ!
Biz yine de bu konferansın akılda kalan satırbaşlarını tartışmak zorundayız bence. Özellikle şuradan başlamak en doğrusudur ki bu cinayetlerin ve ağır tablonun suçlusunu aramak üzerine başlatılan tartışma en değerli tartışmadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konferanstaki konuşmasında ilginç tespitler mevcuttu. Özellikle işveren kesimine yönelik eleştirilerin “homoekonomikus” bakış açısından kaynaklandığı tespiti. Birçok kişinin ilk kez duyduğu bu iktisadi terimin iş cinayetleriyle olan ilgisi bir sistem eleştirisinden çok işveren kesimine yönelik uygulama eleştirisi olarak kullanılmıştı. Cumhurbaşkanının kullandığı bu terim aslında kapitalizmin, hatta vahşi kapitalizmin aslında sistemsel amaçlarının ve uygulama şeklinin kendisiyken sanki bunun bir tercih meselesi gibi algılatmak isteği çok ilginç bir tespitti. Yani işverenlerin bu bakış açısını oluşturmasının, işverenlerin kendi kişisel istekleriymiş ve aslında bunun önüne geçebilecekken daha fazla para kazanmak uğruna tercihlerini bu yönde kullandıklarını ve bu daha fazla para kazanma tercihinin de iş cinayetleri ve işçi sağlığı güvenliğindeki boşlukları yarattığını söylüyordu Cumhurbaşkanı.
Böyle midir olayın aslı?
TERCİH MESELESİ DEĞİL
Tamamen yanlış demek imkansızdır. Doğruluk payı kesinlikle vardır. Ancak çok ince bir yanıltıcılık payı ile birlikte. Özellikle bu bir tercih meselesi değildir. Kapitalizmin doğasından gelen bir yapısal durumu sadece bireylerin tercihlerine indirgemek bence gerçek suçluyu korumak demektir. Kapitalizmi oturup burada tartışacak değiliz. Ancak şurası kesindir ki kâr etmek amacıyla kurulmuş tüm yapılar daha az masraf ve daha fazla kâr için özellikle masraf hanesinde görülen işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerini hep en azamide tutmak eğiliminde olacaktır. Bunu ise sınırlayıp düzenleyecek gerçek yapı devletlerin yasal düzenlemeleri ve denetleme mekanizmalarıdır. Bunu sadece işverenin tercih meselesine indirgemek; bu suçluyu gizlemek demektir. Siz devlet erkleri olarak gerekli düzenlemelerle ve denetleme mekanizmalarıyla bu önlemleri aldıramazsanız. Özellikle sanayi ve inşaat sektörü bu kadar hızlı, plansız ve düzensiz gelişen süreçlerde kapitalizmin insafına bırakırsanız günde ortalama 3- 5 işçi cinayetinin katili için çok adres arayıp durursunuz. Cumhurbaşkanı bu konuyla ilgili sözlerinin devamında ise şu tespite yöneliyor: Biz devlet olarak yasaları çıkarıyoruz. İşveren üzerine düşeni yapıyor. Ama işçiye gelince yok baret sıkıyor yok emniyet kemeri takmak zahmetli gibi sudan sebeplerle koruyucu önlemleri almıyor. Burada ikinci suçlu işçi oluveriyor.
Böyle midir asıl olan?
İŞÇİYİ ÖLDÜREN BARET TAKMAMAK MI?
Tamamen yanlış demek haksızlık olur. Doğruluk payı vardır tabii ki bu tespitinde ancak bu tespitin doğruluk payı titanik gemisinin çarptığı buz dağının sadece görünen yüzüdür. Öncelikle bu tespit için şunu belirtmekte fayda var. İşçi güvenliği alanında çalışan tüm profesyoneller şunu çok iyi bilirler ki; işyerlerinde kazaları önlemede koruyucu donanım kullanımının önemi en sondur. Risk değerlendirmelerinde ve saha çalışmalarında en çok görünür olan şey işçilerin taktıkları baretler ve emniyet kemerleri olabilir. Ancak size şu kadar basit bir örnek verebilirim. En fazla ölümlü iş kazasının yaşandığı inşaat sektöründe baret takmak veya paraşüt tipi emniyet kemeri kullanmak tabii ki önemlidir. Fakat demir iskele koruyuculuğuna işvereni zorlamadan, koruyucu demir bariyerlerinde incecik demirleri kullanan müteahhitlere hiçbir denetleme getirmeden, inşaat sahalarının koruyucu önlemleri için gerekli masrafları yapmaya zorlamadan her kazadan sonra düşen bir işçiyi kafasında baret yoktu diye suçlamaya benzer bu tespit. Doğrudur. İnşaattan düşen işçinin kafasında baret olması boynunun kırılmasını engellemede binde bir etkili olabilir. Fakat o işçiyi gerçekten öldüren şey kafasına takmadığı o baret değildir.
ZAMAN BASKISI VE EMNİYET KEMERİ
Emniyet kemeri meselesine gelince; Evet yüksekte çalışırken sen işçinin takmadığı kemeri sebep olarak gösterip işçiyi suçlayabilirsin veya olaya şöyle de yorumlar getirebilirsin. İşçi arkadaşımız o paraşüt tipi emniyet kemerini taksaydı böyle olmazdı. Aşağı düşmezdi. Tabii ki doğrudur. Haklılık payı vardır. Ancak olayın aslı bu değildir. Normal zamanlama planlarına göre bitirilecek inşaat hatlarını en kısa zamanlara çekerek, işçinin çalışma saatlerini arttırıp inşaatın süresini kısarak sahada çalışan işçi kardeşlerimi dinlemezsen bu sonuçları yaşamaya mecbur kalırsın. Emniyet kemerinin takılmamasının en önemli sebebi inşaat alanında işyeri hekimliği yapan biri olarak açık ve net söylüyorum ki zaman meselesidir. En çok dış sıva ve mantolamada çalışan arkadaşlarımızın sorunudur. “Hocam bunu tak çalış bir de takmadan çalış iş yüzde 50 süre olarak gecikiyor. Çok zaman kaybı oluyor. Bize verilen sürelerde bu işi bitirmek için mecburen çıkarıyoruz” diyorlar. Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. Ancak şu cümleyi kesinlikle söylemeden bu bahsi bitiremem.
Soma maden faciasında yaşanan son yüzyılın en büyük işçi katliamında milyon tane suçlu bulabilirsiniz. Milyon tane de suç bulabilirsiniz. Ancak şundan emin olunuz orada tek suçsuz kişiler o madene ekmek parası için girip bir daha çıkamayan İsmaillerdir. Ancak işçi cinayetleri ile ilgili açılan davalara sadece yüzeysel bakın detaya bile girmeyin googleda işçi cinayetinde suçlu diye yazın aratın karşınıza hep şu haberler çıkacak. Torunlar inşaatında işçiler suçlu bulundu. Bilmem şurada işçiler suçlu bulundu. Ölen insanları suçlu bulmak kolaydır. Çünkü kendilerini savunamayacaklardır. Ancak yasal mevzuatlarınızın ve bunları suçlayan adalet ve yargı sisteminin hiç mi suçu yok sizce?
17.05.2016
Uzm. Dr. Gökmen ÖZCEYLAN
İşyeri Hekimi
İşçi cinayetleri ve iş kazalarında suçlu kim?
Dünyanın birçok ülkesinde 1940-1950 yıllarında tartışılıp aşılan bu tartışmayla belki biz de ülke olarak yeni yeni yüzleşmeye başlayacağız. Burada şunu belirtmeden geçemeyeceğim ki ayda ortalama 150-160 iş cinayetine rağmen; bütün yapılan bu kongre ve konferanslara rağmen ülke gündemine tam manasıyla gelemiyor.
8. Uluslararası İşçi Sağlığı ve Güvenliği Konferansı tamamlandı. Benim açımdan bu konferanslarda bu cinayetlerin gündeme gelmesi ve medyada hak ettiği ilgiyi ve tartışmaları başlatması umudu da sulara gömüldü. Cumhurbaşkanı ve birçok bakanın katıldığı bu toplantılar haber bültenlerinde en fazla iki dakikalık bir yer bulup sonra da tekrar unutuldu. Bu konunun öncelikle vahametini göstermesi ve gelecekte de bu sorunun devam edeceğinin önemli bir göstergesi.
İŞVERENLERİN KENDİ KİŞİSEL İSTEKLERİ Mİ!
Biz yine de bu konferansın akılda kalan satırbaşlarını tartışmak zorundayız bence. Özellikle şuradan başlamak en doğrusudur ki bu cinayetlerin ve ağır tablonun suçlusunu aramak üzerine başlatılan tartışma en değerli tartışmadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konferanstaki konuşmasında ilginç tespitler mevcuttu. Özellikle işveren kesimine yönelik eleştirilerin “homoekonomikus” bakış açısından kaynaklandığı tespiti. Birçok kişinin ilk kez duyduğu bu iktisadi terimin iş cinayetleriyle olan ilgisi bir sistem eleştirisinden çok işveren kesimine yönelik uygulama eleştirisi olarak kullanılmıştı. Cumhurbaşkanının kullandığı bu terim aslında kapitalizmin, hatta vahşi kapitalizmin aslında sistemsel amaçlarının ve uygulama şeklinin kendisiyken sanki bunun bir tercih meselesi gibi algılatmak isteği çok ilginç bir tespitti. Yani işverenlerin bu bakış açısını oluşturmasının, işverenlerin kendi kişisel istekleriymiş ve aslında bunun önüne geçebilecekken daha fazla para kazanmak uğruna tercihlerini bu yönde kullandıklarını ve bu daha fazla para kazanma tercihinin de iş cinayetleri ve işçi sağlığı güvenliğindeki boşlukları yarattığını söylüyordu Cumhurbaşkanı.
Böyle midir olayın aslı?
TERCİH MESELESİ DEĞİL
Tamamen yanlış demek imkansızdır. Doğruluk payı kesinlikle vardır. Ancak çok ince bir yanıltıcılık payı ile birlikte. Özellikle bu bir tercih meselesi değildir. Kapitalizmin doğasından gelen bir yapısal durumu sadece bireylerin tercihlerine indirgemek bence gerçek suçluyu korumak demektir. Kapitalizmi oturup burada tartışacak değiliz. Ancak şurası kesindir ki kâr etmek amacıyla kurulmuş tüm yapılar daha az masraf ve daha fazla kâr için özellikle masraf hanesinde görülen işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerini hep en azamide tutmak eğiliminde olacaktır. Bunu ise sınırlayıp düzenleyecek gerçek yapı devletlerin yasal düzenlemeleri ve denetleme mekanizmalarıdır. Bunu sadece işverenin tercih meselesine indirgemek; bu suçluyu gizlemek demektir. Siz devlet erkleri olarak gerekli düzenlemelerle ve denetleme mekanizmalarıyla bu önlemleri aldıramazsanız. Özellikle sanayi ve inşaat sektörü bu kadar hızlı, plansız ve düzensiz gelişen süreçlerde kapitalizmin insafına bırakırsanız günde ortalama 3- 5 işçi cinayetinin katili için çok adres arayıp durursunuz. Cumhurbaşkanı bu konuyla ilgili sözlerinin devamında ise şu tespite yöneliyor: Biz devlet olarak yasaları çıkarıyoruz. İşveren üzerine düşeni yapıyor. Ama işçiye gelince yok baret sıkıyor yok emniyet kemeri takmak zahmetli gibi sudan sebeplerle koruyucu önlemleri almıyor. Burada ikinci suçlu işçi oluveriyor.
Böyle midir asıl olan?
İŞÇİYİ ÖLDÜREN BARET TAKMAMAK MI?
Tamamen yanlış demek haksızlık olur. Doğruluk payı vardır tabii ki bu tespitinde ancak bu tespitin doğruluk payı titanik gemisinin çarptığı buz dağının sadece görünen yüzüdür. Öncelikle bu tespit için şunu belirtmekte fayda var. İşçi güvenliği alanında çalışan tüm profesyoneller şunu çok iyi bilirler ki; işyerlerinde kazaları önlemede koruyucu donanım kullanımının önemi en sondur. Risk değerlendirmelerinde ve saha çalışmalarında en çok görünür olan şey işçilerin taktıkları baretler ve emniyet kemerleri olabilir. Ancak size şu kadar basit bir örnek verebilirim. En fazla ölümlü iş kazasının yaşandığı inşaat sektöründe baret takmak veya paraşüt tipi emniyet kemeri kullanmak tabii ki önemlidir. Fakat demir iskele koruyuculuğuna işvereni zorlamadan, koruyucu demir bariyerlerinde incecik demirleri kullanan müteahhitlere hiçbir denetleme getirmeden, inşaat sahalarının koruyucu önlemleri için gerekli masrafları yapmaya zorlamadan her kazadan sonra düşen bir işçiyi kafasında baret yoktu diye suçlamaya benzer bu tespit. Doğrudur. İnşaattan düşen işçinin kafasında baret olması boynunun kırılmasını engellemede binde bir etkili olabilir. Fakat o işçiyi gerçekten öldüren şey kafasına takmadığı o baret değildir.
ZAMAN BASKISI VE EMNİYET KEMERİ
Emniyet kemeri meselesine gelince; Evet yüksekte çalışırken sen işçinin takmadığı kemeri sebep olarak gösterip işçiyi suçlayabilirsin veya olaya şöyle de yorumlar getirebilirsin. İşçi arkadaşımız o paraşüt tipi emniyet kemerini taksaydı böyle olmazdı. Aşağı düşmezdi. Tabii ki doğrudur. Haklılık payı vardır. Ancak olayın aslı bu değildir. Normal zamanlama planlarına göre bitirilecek inşaat hatlarını en kısa zamanlara çekerek, işçinin çalışma saatlerini arttırıp inşaatın süresini kısarak sahada çalışan işçi kardeşlerimi dinlemezsen bu sonuçları yaşamaya mecbur kalırsın. Emniyet kemerinin takılmamasının en önemli sebebi inşaat alanında işyeri hekimliği yapan biri olarak açık ve net söylüyorum ki zaman meselesidir. En çok dış sıva ve mantolamada çalışan arkadaşlarımızın sorunudur. “Hocam bunu tak çalış bir de takmadan çalış iş yüzde 50 süre olarak gecikiyor. Çok zaman kaybı oluyor. Bize verilen sürelerde bu işi bitirmek için mecburen çıkarıyoruz” diyorlar. Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. Ancak şu cümleyi kesinlikle söylemeden bu bahsi bitiremem.
Soma maden faciasında yaşanan son yüzyılın en büyük işçi katliamında milyon tane suçlu bulabilirsiniz. Milyon tane de suç bulabilirsiniz. Ancak şundan emin olunuz orada tek suçsuz kişiler o madene ekmek parası için girip bir daha çıkamayan İsmaillerdir. Ancak işçi cinayetleri ile ilgili açılan davalara sadece yüzeysel bakın detaya bile girmeyin googleda işçi cinayetinde suçlu diye yazın aratın karşınıza hep şu haberler çıkacak. Torunlar inşaatında işçiler suçlu bulundu. Bilmem şurada işçiler suçlu bulundu. Ölen insanları suçlu bulmak kolaydır. Çünkü kendilerini savunamayacaklardır. Ancak yasal mevzuatlarınızın ve bunları suçlayan adalet ve yargı sisteminin hiç mi suçu yok sizce?
17.05.2016
Uzm. Dr. Gökmen ÖZCEYLAN
İşyeri Hekimi