Musa Kamil Ekin
Yönetim Grubu
- Katılım
- 6 Nisan 2015
- Sertifika
- C Sınıfı
- Firma
- BelKo ltd.şti.
Satış görevlisi Sungvin Hong, Güney Kore’nin başkenti ve stresli modern yaşamın merkezi Seul yakınlarında, Bukhansan Ulusal Parkı’ndaki yürüyüşten sonra dinleniyor. Park, yılda beş milyon ziyaretçi çekiyor.
İster göz alabildiğine uzanan el değmemiş doğaya, ister bahçedeki tek bir ağaca bakalım, fark etmiyor. Doğayla kurduğumuz her temasta aşırı stres yüklü beynimize iyilik yapıyoruz.
David Strayer, çölde yola düştüğünüzde direksiyonda oturmasını isteyeceğiniz türden bir insan. Araç kullanırken asla mesajlaşmıyor veya telefonda konuşmuyor. Hatta arabada yemek yenmesine bile karşı. Utah Üniversitesi bilişsel psikoloji uzmanlarından Strayer’in uzmanlık alanı dikkat. Özellikle aynı anda birden fazla iş yaptığımızda beynimizin hata yapmaya eğilimli olduğunu biliyor. Araştırmalarının ortaya çıkardığı sonuçlar arasında, ceptelefonlarının sürücüleri alkol kullanımı kadar olumsuz etkilediği de var. Strayer, modern yaşamın bize neler yaptığını çok iyi bildiği özel bir konuma sahip. Ve sırt çantalı bir gezgin olarak bunun panzehrini de bildiğini düşünüyor: Doğa.
Utah, Bluff civarındaki yabanıl kanyonlara düzenlenen kamp gezisinin üçüncü günü. Strayer, 22 psikoloji öğrencisine “üç gün etkisi” adını verdiği şeyin ne olduğunu açıklıyor. Beynimizin 1,4 kiloluk yorulmaz bir makine olmadığını, aksine kolayca bitkin düştüğünü söylüyor. Yani hız kestiğimizde, angaryalardan uzaklaştığımızda ve güzel bir doğal ortama girdiğimizde sadece yenilenme duygusu yaşamakla kalmıyoruz, aynı zamanda zihinsel performansımız da artıyor. Strayer, üç günlük bir doğa turunun ardından kreatif problem çözmede yüzde 50 oranında daha yüksek başarı gösteren bir grupla bunu kanıtlamış. Üç gün etkisinin, doğada yeterince uzun zaman geçirdiğimizde yaşanan bir tür zihinsel temizlik olduğunu söylüyor. Bu gezi sırasında söz konusu bu temizliğin gerçekleşme anlarını yakalamak istediği için de, öğrencilerini –ve beni– beyin dalgalarını kaydeden seyyar bir EEG cihazına bağlıyor.
“Bahçe içinde bir şehir” olmayı amaçlayan Singapur’da lüks bir otelin yeşil çağlayanı, balkondaki havuzda yüzen konuğu ve caddeden geçenleri rahatlatıyor. Eski Başbakan Lee Kuan Yew, bir defasında, ülkedeki beton ormanlarının insan ruhunu yok ettiğini söylemişti.
“Üçüncü güne gelince duyularıma ayar çekiliyor sanki, daha önce almadığım kokuları alıyorum, duymadığım sesleri duyuyorum,” diyor. Akşamüzeri, güneş kanyonun kızıl duvarlarını yalıyor. Grup üyeleri kampçılara özgü bir memnuniyet içinde, dingin ve aç. Üzerine buruşuk bir tişört geçirmiş, hafif yanık teniyle Strayer çok sakin. “Ben doğayla daha uyumluyum,” diye sürdürüyor konuşmasını. “Görünen o ki, iki–üç gün boyunca içinde bulunduğunuz anı tam anlamıyla yaşamayı deneyimlemeniz, niteliksel düşünme becerinizde bir fark yaratıyor.”
Strayer’in varsayımına göre doğada zaman geçirmek, beynin komuta merkezi olan prefrontal korteksin, haddinden fazla çalışmış bir kas misali, yavaşlayıp dinlenmesini sağlıyor. Eğer haklıysa, EEG ölçümü sonuçlarının, kavramsal düşünme ve sürdürülen dikkatin ölçütü olan “orta hat frontal teta dalgalarından” daha az enerji geldiğini göstermesi gerekiyor. Strayer, beyin dalgalarımızı, bir laboratuvarda oturan ya da Salt Lake City kent merkezindeki bir otoparkta dolaşan gönüllülerden alınanlarla karşılaştıracak.
Strayer’in öğrencileri 12 elektrotlu bir tür boneyi kafama geçiriyor. Yüzüme de altı tane vantuzlu elektrot yapıştırıyorlar. Bunlardan çıkan kablolar, beynimdeki elektrik sinyallerini daha sonra analiz edilmek üzere bir kayıt cihazına gönderiyor. On dakika boyunca sakin bir şekilde etrafı seyretmek için San Juan Nehri kıyısındaki çimenlik alana doğru dikkatle yürürken kendimi sahile vurmuş bir denizkestanesi gibi hissediyorum. Özel bir şey düşünmem gerekmiyor, sadece ışıldayan geniş nehrin sakin bir şekilde akışını izlesem yeter. Günlerdir bilgisayara ya da ceptelefonuna bakmadım. Varlıklarını birkaç dakikalığına unutmak hiç de zor değil.
31 Aralık 2015