Musa Kamil Ekin
Yönetim Grubu
- Katılım
- 6 Nisan 2015
- Sertifika
- C Sınıfı
- Firma
- BelKo ltd.şti.
Mevsimsel depresyon, diğer depresyon türlerinden farklı mı? Çoğu zaman depresyon olarak adlandırmadığımız, günlük hayatın ögeleri olarak gördüğümüz bazı durumlar aslında tam da bu hastalığın belirtilerine işaret edebiliyor.
Özellikle mevsim geçişlerinde daha sık yaşanan duygu durum bozuklukları ilkbaharda da ortaya çıkabiliyor. Her yaşta, hatta çocuklarda bile görülebilen bu hastalık insanları çok çeşitli şekillerde etkiliyor. Emsey Hospital’dan Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Orhan Karaca, hayatımızı psikolojik, sosyal ve fiziksel açıdan etkileyen depresyon ile ilgili görüşlerini paylaşıyor.
En az 2 hafta süren duygu durum çökmeleri depresyon olarak adlandırılır. Duygusal olarak çöken hasta karamsarlaşmaya ve zihinsel olarak (kendine zarar verme dahil) kötü düşüncelerle meşgul olmaya başlar. Vücudunda ağırlık ve yavaşlama ortaya çıktığı için, davranışları da içe kapanma yönünde değişir. Gün içindeki gelip geçici moral bozulmaları depresyon olarak adlandırılmaz.
Mevsimsel Depresyon: En az iki yıl üst üste olmak kaydıyla, yılın belli dönemlerinde ortaya çıkan, sebep olarak herhangi bir yaşam olayının gösterilemediği duygu durum çökmelerine mevsimsel depresyon denir. Gün ışığının azalmaya başladığı sonbahar ve kış ayları mevsimsel depresyon açısından yüksek risk taşıyan dönemlerdir. Ancak, ilkbahar ve yaz aylarında da görülebilir. Soygeçmişte Bipolar Bozukluk (Manik Depresif Bozukluk), depresyon gibi hastalıkların olması, kadın cinsiyet, zor yaşam koşulları, ağır fiziksel hastalıklar, gün ışığından az yararlanan bölgeler (kutuplara yakın olan bölgeler gibi) mevsimsel depresyon açısından riski artırır.
Mevsimsel depresyon, diğer depresyon türlerinden farklı mı?
Yılın belli dönemlerinde, yaşam olaylarından bağımsız oluşu ve gün ışığının arttığı dönemlerde düzelme olması mevsimsel depresyonu diğer depresyon türlerinden ayırır.
Beynin kimyasını bozabilen depresyonun başlıca nedenleri
Beyindeki kimyasal dengenin bozulması bu hastalığın oluşmasında önemli yer tutar. Beyinde bulunan seratonin ve noradrenalin adını verilen kimyasal maddelerin sinir hücreleri arasındaki sinaps ismi verilen boşluktaki miktarları azalır. Bu azalma, depresif bulguların ortaya çıkmasına neden olur. Kimi zaman kendiliğinden olan bu azalma, kimi zaman da bazı zorlayıcı yaşam olaylarından sonra gerçekleşir. Geçmişte yaşanan travmalar, kayıplar, üzüntü ve zorlanmalar, hala devam eden sorunlar, yeni ortaya çıkmış zorlayıcı yaşam olayları, düşük eğitim düzeyi, yoksulluk da depresyona neden olabilir. Ailesinde depresyon olan kişi depresyon açısından risk altındadır, yani kalıtsallık bu hastalığın önemli nedenlerindendir.
Kadın cinsiyeti erkeklere göre daha fazla depresyona girme riski taşır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte hormonal, kadının günlük yaşamdaki yükünün fazla oluşu, sorumluluğunun artması, erkeklere göre psikiyatriye daha kolay başvurmaları (tanı konulan vaka sayısının çok oluşu), erkeklerin depresyonlarında görülen alkol ve madde kullanımının depresyon tanısını koymayı geciktirmesi olabilir.
Hormonal bozuklukların içinde özellikle hipotiroidi (tiroid bezinin yavaş çalışması) önemli bir depresyon nedenidir. Tiroid hastalığı düzelen vakalarda depresyon da düzelebilir. Bazı vakalarda depresyon ilerler ve ağırlaşır. Bu durumda, tek başına hipotiroidi tedavisi yeterli olmaz.
Yas yaşayan bazı kişiler yas sürecinin beklenenden daha uzun sürmesi sonucunda depresyona girebilirler. Ağır düzeydeki kaygı bozukluklarında da bireysel ve sosyal yaşam bozulacağı için depresyon ortaya çıkabilir. Sosyal fobide depresyon görülme sıklığı %40’tır. Bu oran eş hastalanmanın (sosyal fobiye bağlı depresyon ortaya çıkması gibi) önemini vurgulaması açısından çarpıcıdır.
Depresyonda olduğumuzu nasıl anlarız?
Kişide gün boyu süren bir depresif duygu duruma ek olarak, ilgi ve istek kaybı, zevk alamama, kilo kaybı ya da artışı, uykusuzluk ya da uyku artışı, hareketlerde yavaşlama, yorgunluk, bitkinlik, enerji kaybı, huzursuzluk, değersizlik ve suçluluk duyguları, odaklanma zorluğu, kararsızlık, kendine zarar verme düşünceleri varsa kişi depresyonda olabilir. Ancak depresyon denebilmesi için, bu belirtilerin iki haftadan daha fazla sürmesi gerekir.
Depresyon kimlerde görülür, kimler risk altındadır?
Depresyon kadınların %20’sinde, erkeklerin %10’unda, ergenlerin ise %5’inde görülür. Özelllikle son dönemlerde yaygın bir hastalık olarak göze çarpan depresyon hastalığı ile ilgili yapılan araştırmalar, insanların yaklaşık %15’inin hayatlarının bir döneminde major depresyon geçirdiğini ortaya koymaktadır.
Kadınların depresyon sıklığı erkeklerden iki kat daha fazladır. Genelde görülme yaşı 20 ile 50 arası olsa da, yaşlılarda bu hastalığın sıklığı artmaktadır. Boşanmış, ayrılmış kişiler, sosyoekonomik düzeyin düşük olması ve işsizlik, sosyal ve çevresel desteğin az oluşu, uzun süren zorlayıcı yaşam tarzı da depresyon riskini artırır.
Depresyon tedavisi
Seratonin ve noradrenalin isimli kimyasal maddelerin miktarlarını düzenleyen antidepresanlar, bu hastalığın tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Bazı vakalarda anksiyolitik (kaygı gidericiler), antipsikotik (psikotik belirtiye yönelik ya da tedavi güçlendirici olarak kullanılanlar), tiroid hormonu, lityum kullanılabilir. Kimi ağır vakalar yatarak tedavi edilir. Bunun dışında psikoterapi (özellikle bilişsel davranışçı psikoterapi) depresyon tedavisinde önemli yer tutar. Ancak bu terapi yöntemi tek seçenek değildir ve uygun olan vakalarda diğer terapi yöntemleri de tercih edilebilir. Kişinin keyif aldığı ve işlevselliğinin arttığı uğraşılar da tedavide yarar sağlar.
Depresyon riski azaltılabilir
Kişinin kendini işlevsel hissettiği bir yaşam tarzı seçmesi gerekir. Yaşamlarında zorluklar olan kişilerin zorluklarla baş etmek için yakınlarından destek alması, bu konuda yeterli desteği yoksa uzman yardımı alması yararlı olur. Kişinin iş yaşamı kadar dinlendiği, mola verdiği tatil süreçlerine de dikkat etmesi, kendine zaman ayırması depresyon riskini azaltır. Tekrarlayan depresyonu olanlarda ilaç tedavisinin düzenli yapılması da depresyonu önlemede önem taşır.
Kişinin yaşamı (geçmişi, bugünü, geleceği) yorumlayış biçimi de depresyona neden olabilir. Bu nedenle, bilişsel davranışçı terapi başta olmak üzere terapilerin kişinin düşünce dünyasını ele almada ve gereken değişme ya da esnemelerin yapılmasında önemli rolleri vardır.
Özellikle mevsim geçişlerinde daha sık yaşanan duygu durum bozuklukları ilkbaharda da ortaya çıkabiliyor. Her yaşta, hatta çocuklarda bile görülebilen bu hastalık insanları çok çeşitli şekillerde etkiliyor. Emsey Hospital’dan Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Orhan Karaca, hayatımızı psikolojik, sosyal ve fiziksel açıdan etkileyen depresyon ile ilgili görüşlerini paylaşıyor.
En az 2 hafta süren duygu durum çökmeleri depresyon olarak adlandırılır. Duygusal olarak çöken hasta karamsarlaşmaya ve zihinsel olarak (kendine zarar verme dahil) kötü düşüncelerle meşgul olmaya başlar. Vücudunda ağırlık ve yavaşlama ortaya çıktığı için, davranışları da içe kapanma yönünde değişir. Gün içindeki gelip geçici moral bozulmaları depresyon olarak adlandırılmaz.
Mevsimsel Depresyon: En az iki yıl üst üste olmak kaydıyla, yılın belli dönemlerinde ortaya çıkan, sebep olarak herhangi bir yaşam olayının gösterilemediği duygu durum çökmelerine mevsimsel depresyon denir. Gün ışığının azalmaya başladığı sonbahar ve kış ayları mevsimsel depresyon açısından yüksek risk taşıyan dönemlerdir. Ancak, ilkbahar ve yaz aylarında da görülebilir. Soygeçmişte Bipolar Bozukluk (Manik Depresif Bozukluk), depresyon gibi hastalıkların olması, kadın cinsiyet, zor yaşam koşulları, ağır fiziksel hastalıklar, gün ışığından az yararlanan bölgeler (kutuplara yakın olan bölgeler gibi) mevsimsel depresyon açısından riski artırır.
Mevsimsel depresyon, diğer depresyon türlerinden farklı mı?
Yılın belli dönemlerinde, yaşam olaylarından bağımsız oluşu ve gün ışığının arttığı dönemlerde düzelme olması mevsimsel depresyonu diğer depresyon türlerinden ayırır.
Beynin kimyasını bozabilen depresyonun başlıca nedenleri
Beyindeki kimyasal dengenin bozulması bu hastalığın oluşmasında önemli yer tutar. Beyinde bulunan seratonin ve noradrenalin adını verilen kimyasal maddelerin sinir hücreleri arasındaki sinaps ismi verilen boşluktaki miktarları azalır. Bu azalma, depresif bulguların ortaya çıkmasına neden olur. Kimi zaman kendiliğinden olan bu azalma, kimi zaman da bazı zorlayıcı yaşam olaylarından sonra gerçekleşir. Geçmişte yaşanan travmalar, kayıplar, üzüntü ve zorlanmalar, hala devam eden sorunlar, yeni ortaya çıkmış zorlayıcı yaşam olayları, düşük eğitim düzeyi, yoksulluk da depresyona neden olabilir. Ailesinde depresyon olan kişi depresyon açısından risk altındadır, yani kalıtsallık bu hastalığın önemli nedenlerindendir.
Kadın cinsiyeti erkeklere göre daha fazla depresyona girme riski taşır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte hormonal, kadının günlük yaşamdaki yükünün fazla oluşu, sorumluluğunun artması, erkeklere göre psikiyatriye daha kolay başvurmaları (tanı konulan vaka sayısının çok oluşu), erkeklerin depresyonlarında görülen alkol ve madde kullanımının depresyon tanısını koymayı geciktirmesi olabilir.
Hormonal bozuklukların içinde özellikle hipotiroidi (tiroid bezinin yavaş çalışması) önemli bir depresyon nedenidir. Tiroid hastalığı düzelen vakalarda depresyon da düzelebilir. Bazı vakalarda depresyon ilerler ve ağırlaşır. Bu durumda, tek başına hipotiroidi tedavisi yeterli olmaz.
Yas yaşayan bazı kişiler yas sürecinin beklenenden daha uzun sürmesi sonucunda depresyona girebilirler. Ağır düzeydeki kaygı bozukluklarında da bireysel ve sosyal yaşam bozulacağı için depresyon ortaya çıkabilir. Sosyal fobide depresyon görülme sıklığı %40’tır. Bu oran eş hastalanmanın (sosyal fobiye bağlı depresyon ortaya çıkması gibi) önemini vurgulaması açısından çarpıcıdır.
Depresyonda olduğumuzu nasıl anlarız?
Kişide gün boyu süren bir depresif duygu duruma ek olarak, ilgi ve istek kaybı, zevk alamama, kilo kaybı ya da artışı, uykusuzluk ya da uyku artışı, hareketlerde yavaşlama, yorgunluk, bitkinlik, enerji kaybı, huzursuzluk, değersizlik ve suçluluk duyguları, odaklanma zorluğu, kararsızlık, kendine zarar verme düşünceleri varsa kişi depresyonda olabilir. Ancak depresyon denebilmesi için, bu belirtilerin iki haftadan daha fazla sürmesi gerekir.
Depresyon kimlerde görülür, kimler risk altındadır?
Depresyon kadınların %20’sinde, erkeklerin %10’unda, ergenlerin ise %5’inde görülür. Özelllikle son dönemlerde yaygın bir hastalık olarak göze çarpan depresyon hastalığı ile ilgili yapılan araştırmalar, insanların yaklaşık %15’inin hayatlarının bir döneminde major depresyon geçirdiğini ortaya koymaktadır.
Kadınların depresyon sıklığı erkeklerden iki kat daha fazladır. Genelde görülme yaşı 20 ile 50 arası olsa da, yaşlılarda bu hastalığın sıklığı artmaktadır. Boşanmış, ayrılmış kişiler, sosyoekonomik düzeyin düşük olması ve işsizlik, sosyal ve çevresel desteğin az oluşu, uzun süren zorlayıcı yaşam tarzı da depresyon riskini artırır.
Depresyon tedavisi
Seratonin ve noradrenalin isimli kimyasal maddelerin miktarlarını düzenleyen antidepresanlar, bu hastalığın tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Bazı vakalarda anksiyolitik (kaygı gidericiler), antipsikotik (psikotik belirtiye yönelik ya da tedavi güçlendirici olarak kullanılanlar), tiroid hormonu, lityum kullanılabilir. Kimi ağır vakalar yatarak tedavi edilir. Bunun dışında psikoterapi (özellikle bilişsel davranışçı psikoterapi) depresyon tedavisinde önemli yer tutar. Ancak bu terapi yöntemi tek seçenek değildir ve uygun olan vakalarda diğer terapi yöntemleri de tercih edilebilir. Kişinin keyif aldığı ve işlevselliğinin arttığı uğraşılar da tedavide yarar sağlar.
Depresyon riski azaltılabilir
Kişinin kendini işlevsel hissettiği bir yaşam tarzı seçmesi gerekir. Yaşamlarında zorluklar olan kişilerin zorluklarla baş etmek için yakınlarından destek alması, bu konuda yeterli desteği yoksa uzman yardımı alması yararlı olur. Kişinin iş yaşamı kadar dinlendiği, mola verdiği tatil süreçlerine de dikkat etmesi, kendine zaman ayırması depresyon riskini azaltır. Tekrarlayan depresyonu olanlarda ilaç tedavisinin düzenli yapılması da depresyonu önlemede önem taşır.
Kişinin yaşamı (geçmişi, bugünü, geleceği) yorumlayış biçimi de depresyona neden olabilir. Bu nedenle, bilişsel davranışçı terapi başta olmak üzere terapilerin kişinin düşünce dünyasını ele almada ve gereken değişme ya da esnemelerin yapılmasında önemli rolleri vardır.