Başbakan Davutoğlu tarafından açıklanan “İş Güvenliği Eylem Paketi”ne dair bugün DİSK Genel Merkezi'nde KESK-DİSK-TMMOB-TTB ortak bir basın açıklaması düzenledi.
Açıklamaya Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Şaziye Köse, DİSK Genel Başkanı Kani Beko, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez katılırken, ortak açıklamayı Mehmet Soğancı okudu. Açıklamanın tam metni şöyle:
AÇIKLANAN PAKET BU ÜLKEDE İŞ CİNAYETLERİNİ DURDURAMAZ!
AKP tarafından dün yeni bir “iş güvenliği paketi”açıklandı. Bu paketin ülkemizde yaşanmakta olan iş cinayetlerini engellemekle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Çünkü, katılımcı ve demokratik bir yaklaşımla hazırlanmayan bu tür paketler deyim yerindeyse günü geçiştirmekten, yaşanan büyük iş facialarının, cinayetlerinin toplumda yarattığı tepkiyi hafifletmekten öte bir amaca hizmet etmemektedir. Siyasi iktidar çalışma hayatını emekten yana düzenlemedikçe, bu ülkede taşeronlaşma, sendikasızlaştırma durdurulmadıkça iş cinayetlerinin ve ölümlerin önüne geçilemeyecektir.
Emek-meslek örgütlerinin önerileri dikkate alınmadan hazırlanan “yama” tedbirlerle iş cinayetlerinin engellenmesi mümkün değildir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği için “Önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği” anlayışı taşımayan hiçbir düzenleme sorunlara çözüm getirmeyecek, iş cinayetlerini durduramayacaktır. İnsanı ve yaşamı temel almayan düzenlemeler bundan öncekiler gibi yalnızca kağıt üstünde kalacaktır.
Bir taraftan özelleştirme ve taşeronlaşma teşvik edilirken, diğer taraftan esnek çalışma biçimleri, sendikasızlaştırma yaygınlaştırılırken alınacak palyatif tedbirlerle sorunlar çözülemeyecektir. Çünkü iş kazalarının asıl nedeni neoliberal politikaların alt başlıkları olan özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, kuralsızlaştırma ve denetimsizleştirmedir.
Bugüne dek DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, piyasalaştırılmış değil insan odaklı bir işçi sağlığı ve iş güvenliği düzenlenmesi için önerilerini defalarca gerek iktidarla gerekse kamuoyu ile paylaşmıştır. Görüşlerimizin hiçbiri dikkate alınmamıştır.
Kazaları, iş cinayetlerini konuşurken yalnızca o olaya ilişkin teknik nedene/nedenlere takılıp kaldığımız sürece cinayetler yaşanmaya devam edecektir. İş cinayetlerinde neden, bazen “ölçülmeyen karbon monoksit oranı”, bazen “bakımı yapılmayan cephe asansörü”, bazen “kapatılmayan inşaat boşluğu”, bazen “çadırdaki elektrik kaçağı”dır. Oysa olayların asıl nedeni, yıllardır uygulanan neoliberal politikalardır, sorumluları da bu politikaları kararlaştıranlardır.
AKP iktidarı ile çalışma yaşamının tüm kuralları değiştirilmiş, dönüştürülmüştür. AKP iktidara gelir gelmez yapılan ilk işlerden birisi, 4857 sayılı İş Yasası’nın kabul edilmesi olmuştur. Bu yasa ile çalışma yaşamı esnekleştirilmiş, yeni çalışma türleri devreye sokulmuş, geçici istihdam, taşeronluk, kısmi süreli çalışma, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, serbest zaman uygulaması, denkleştirme süresi vb. uygulamalara geçilmiş, iş güvencesi kaldırılmış, işlerin taşeronlara verilmesi kolaylaştırılmış; işçilerin tamamen patronların belirlediği koşullarda çalışmasının önü açılmıştır.
İş kazalarında artışlar ve toplu ölümler nedeniyle yıllardır gündemde tutulan İş Sağlığı Güvenliği Yasası 30.06.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konuldu. Hazırlık aşamasında sendikaların, kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin görüşü alınmasına rağmen bu görüşlerden tek bir satır bile yasaya yansıtılmadı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan “6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu” isimli kitapta; “Tüm çalışanlar sağlık ve güvenle çalışacak, Kuralcı değil önleyici yaklaşım, İş kazası ve meslek hastalıklarında etkin kayıt dönemi, İşyerleri acil durumlara karşı hazır olacak, İdari yaptırımlar etkinleştiriliyor” ifadeleri yer aldı. Yasa her derde deva imiş gibi sunuldu ancak kazalar azalmadı, arttı. Siyasi iktidar, her ölümlü kazadan sonra yasa ve yönetmeliklerde değişiklik yapma yoluna gitti, işçi sağlığı-iş güvenliği hizmetlerinin verilmesine ilişkin AKP iktidarı tarafından uygulamaya konulan yönetmelikler, en az 10 kez değiştirildi. Ancak kazalar, katliamlar yine arttı. Şimdi yine aynı durum yaşanacak.
İşçi sağlığı ve iş güvenliğinde taraflar işçi, işveren ve devlet üçlüsüdür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği aynı zamanda hekimlik hizmetidir, mühendislik hizmetidir. Hekimler, mühendisler, mimarlar işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasında önemli bir işleve sahiptir. Mühendis ve mimarların işçi sağlığı ve güvenliği konusunda eğitimleri ve işyerlerinde verdikleri hizmetin denetlenmesi de önemlidir. Eğitim ve denetimde sendikaların yanı sıra hekim ve mühendis-mimar-şehir plancılarının örgütleri de rol üstlenmelidir. Ancak, hem TTB hem TMMOB, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin kararların alınmasında, üyelerin eğitilmesinde, üyelerinin işyerlerinde bu alana ilişkin yaptığı faaliyetlerin denetlenmesinde AKP iktidarı tarafından hep devre dışı bırakıldı. Eğitim ve denetimde kritik bir öneme sahip olan sendikalar ise 12 Eylül darbecilerinden miras kalan ve AKP iktidarının da sıkı sıkıya sarıldığı anti-demokratik yasalarla, barajlarla, yasaklarla kuşatıldı ve engellendi.
Ve hep deniyor ki, “ihmali olanlardan hesap sorulacak”. Oysa “ihmallere” yol açan, yıllardır uygulanan politikalardır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin politikaları belirleyenler, kararları tek başına alanlar, işyerlerine, madenlere ruhsatları verenler, işyerlerini denetleyenler, uzmanların, hekimlerin eğitimlerine, mesleki eğitimlere ilişkin yetkileri verenler bellidir.
AKP iktidarı ve geçmişten bugüne bu konularda rol üstlenenlerin hiçbiri masum değildir. Erdoğan ve Davutoğlu sorumluluğu sadece işverenlere yıkamaz. 2002’den bu yana meydana gelen ölümlerde, insanların sakat kalmasında, işverenlerin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlarının, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlarının, madenlerdeki kazalar nedeni ile MİGEM Genel Müdürünün önemli sorumlulukları vardır.
Ne yazık ki, yeni açıklanan paket, bundan öncekilerde olduğu gibi; konuya bütün olarak yaklaşmaktan uzak, sorunun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yapıda değildir. Bu paket denetim işini özelleştiren piyasacı bir pakettir.
Bu ülkede iş cinayetlerinin sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler, yasal düzenlemeleri ve ikincil mevzuatları olması gerektiği gibi hazırlamayanlar ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili bakanlıklardır. Bu paket sadece sorumluların sorumluluklarını örtme paketidir.
Yıllardır söylediğimiz önerilerimizi bir kez daha yineliyoruz:
Sorunların çözümü için yapılacak düzenlemelerde çalışma yaşamı bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Emekçilerin sigortasız ve güvencesiz bırakılmasını önleyecek düzenlemeler yapılmalı, kayıt dışı çalışma engellenmeli, sendikalaşmanın önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Hükümet “Zihniyetle ilgili bilinçlenme, sosyal farkındalık” başlığı altında sendikaları sorumluluk üstlenmeye, eğitimler düzenlemeye, kaza olmadan önce önlem almaya katkıda bulunmaya çağırmaktadır. Oysa sendikaların işletme düzeyinde etkin bir rol oynayabilmek için buralarda örgütlenmesi zorunludur. Türkiye’de işçilerin sadece yüzde 5’i Toplu İş Sözleşmesi hakkını kullanabilmektedir. Hükümete sesleniyoruz: Talebinizde samimi iseniz, başta çifte baraj uygulaması olmak üzere sendikalaşmanın önündeki engel olan ve ILO standartlarına aykırı engelleri kaldırın.
İşçi sağlığı ve iş güvenliğini piyasaya devreden 6331 sayılı iş güvenliği yasasının başarısızlığı ortadadır. Ancak hükümet yeni düzenlemede de piyasadan alınacak hizmet ile işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanacağı yanılgısını sürdürmekte, bu kez de sigorta şirketleri ve yapı denetim firmaları ile sorunu çözeceğini iddia etmektedir.
Oysa yapılması yapılması gereken çok açık ortadadır: İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin çok taraflı bir konu olması itibarıyla, sendikaların, meslek odalarının, üniversitelerin karar süreçlerinden dışlanması kabul edilemez. Bu örgütlerin katılımı ile Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu oluşturulmalı, bu kuruluşlar kurumun yönetiminde egemen olmalı; kurum, idari ve mali yönden bağımsız, demokratik bir işleyişe sahip olmalıdır.
Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu oluşturuluncaya kadar geçecek sürede; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, işverenlerin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetleyebilecek bir altyapıya sahip olan bilgi işlem sistemi aracılığı ile işyerleri izlenmelidir. Uzman ve hekimlerin tespit ve önerilerini bu sistem aracılığı ile bakanlığa iletmeleri sağlanmalıdır.
Açıklanan önlemler paketinde “yaptırım” meselesi de içi boş bir paketin süsü mahiyetindedir. Defalarca tekrar ettiğimiz gibi rödovans ve taşeron sistemi işverene yasaları çiğneme özgürlüğü vermektedir. Bu düzen sürdüğü müddetçe, kölece çalıştırmaya ve sendikasızlaştırmaya yarayan taşeron ve rödovans sistemini başta ağır ve tehlikeli iş kolları olmak üzere tüm iş kollarında yasaklamadığınız sürece hangi yasaları çıkarırsanız çıkarın sonuç değişmeyecektir. İşçinin örgütlü gücünün iç denetimi ve iş bırakmak da dahil “yaptırım” gücü olmadığı müddetçe bu cinayetlerin önüne geçilemez.
Özellikle madenlerde kamu işletmeciliği esas alınmalı ve tüm yaşam alanlarında kamusal denetim egemen olmalıdır.
Türkiye’deki iş cinayetleri Başbakan Davutoğlu’nun da katılacağı Avustralya’da düzenlenen G 20 toplantısında da gündeme geldi. DİSK’in ve KESK’in üyesi olduğu Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Genel Sekreteri Sharan Burrow en önemli taleplerden birinin güvenli ve sağlıklı işyerleri olduğunu hatırlatarak Soma madencilerini saygıyla andığını söyleyen bir konuşma yaptı ve işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması gerektiğini vurguladı. Türkiye’deki taşeronlaşma ve iş cinayetleri yarın düzenlenecek özel bir oturumda da gündeme alınacak.
Dünyadaki durumumuz bu ve biz ülkemizde hep söyledik, yine söylüyoruz:
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, iş cinayetleri ve işçi ölümlerini ülkemizin sosyo-ekonomik ve demokrasi sorunları ile birlikte bir bütün olarak ele almakta, insanca çalışma koşullarının oluşturulmasını insanca yaşama hakkı ve talepleri ile birleştirerek sorunun çözümü için yapılabilir, gerçekçi önermelerde bulunmaktadır. Siyasal İktidar, soruna gerçekten çözüm üretmek istiyorsa bu önermeleri dikkate almak durumundadır.
İş cinayetlerinin son bulması, ancak ve ancak işçilerin, emekçilerin ve tüm halkımızın kendilerini ilgilendiren tüm konularda söz, yetki ve karar hakkının olduğu eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye ile mümkündür.
İş cinayetleri kader değildir!
İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın!
Yeter ki taşeron düzeni, güvencesiz çalıştırma son bulsun, sendikal haklar tanınsın!
Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan ve yaşam olsun!
KESK-DİSK-TMMOB-TTB
Alıntıdır.
Açıklamaya Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanı Şaziye Köse, DİSK Genel Başkanı Kani Beko, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez katılırken, ortak açıklamayı Mehmet Soğancı okudu. Açıklamanın tam metni şöyle:
AÇIKLANAN PAKET BU ÜLKEDE İŞ CİNAYETLERİNİ DURDURAMAZ!
AKP tarafından dün yeni bir “iş güvenliği paketi”açıklandı. Bu paketin ülkemizde yaşanmakta olan iş cinayetlerini engellemekle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Çünkü, katılımcı ve demokratik bir yaklaşımla hazırlanmayan bu tür paketler deyim yerindeyse günü geçiştirmekten, yaşanan büyük iş facialarının, cinayetlerinin toplumda yarattığı tepkiyi hafifletmekten öte bir amaca hizmet etmemektedir. Siyasi iktidar çalışma hayatını emekten yana düzenlemedikçe, bu ülkede taşeronlaşma, sendikasızlaştırma durdurulmadıkça iş cinayetlerinin ve ölümlerin önüne geçilemeyecektir.
Emek-meslek örgütlerinin önerileri dikkate alınmadan hazırlanan “yama” tedbirlerle iş cinayetlerinin engellenmesi mümkün değildir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği için “Önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği” anlayışı taşımayan hiçbir düzenleme sorunlara çözüm getirmeyecek, iş cinayetlerini durduramayacaktır. İnsanı ve yaşamı temel almayan düzenlemeler bundan öncekiler gibi yalnızca kağıt üstünde kalacaktır.
Bir taraftan özelleştirme ve taşeronlaşma teşvik edilirken, diğer taraftan esnek çalışma biçimleri, sendikasızlaştırma yaygınlaştırılırken alınacak palyatif tedbirlerle sorunlar çözülemeyecektir. Çünkü iş kazalarının asıl nedeni neoliberal politikaların alt başlıkları olan özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, kuralsızlaştırma ve denetimsizleştirmedir.
Bugüne dek DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, piyasalaştırılmış değil insan odaklı bir işçi sağlığı ve iş güvenliği düzenlenmesi için önerilerini defalarca gerek iktidarla gerekse kamuoyu ile paylaşmıştır. Görüşlerimizin hiçbiri dikkate alınmamıştır.
Kazaları, iş cinayetlerini konuşurken yalnızca o olaya ilişkin teknik nedene/nedenlere takılıp kaldığımız sürece cinayetler yaşanmaya devam edecektir. İş cinayetlerinde neden, bazen “ölçülmeyen karbon monoksit oranı”, bazen “bakımı yapılmayan cephe asansörü”, bazen “kapatılmayan inşaat boşluğu”, bazen “çadırdaki elektrik kaçağı”dır. Oysa olayların asıl nedeni, yıllardır uygulanan neoliberal politikalardır, sorumluları da bu politikaları kararlaştıranlardır.
AKP iktidarı ile çalışma yaşamının tüm kuralları değiştirilmiş, dönüştürülmüştür. AKP iktidara gelir gelmez yapılan ilk işlerden birisi, 4857 sayılı İş Yasası’nın kabul edilmesi olmuştur. Bu yasa ile çalışma yaşamı esnekleştirilmiş, yeni çalışma türleri devreye sokulmuş, geçici istihdam, taşeronluk, kısmi süreli çalışma, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, serbest zaman uygulaması, denkleştirme süresi vb. uygulamalara geçilmiş, iş güvencesi kaldırılmış, işlerin taşeronlara verilmesi kolaylaştırılmış; işçilerin tamamen patronların belirlediği koşullarda çalışmasının önü açılmıştır.
İş kazalarında artışlar ve toplu ölümler nedeniyle yıllardır gündemde tutulan İş Sağlığı Güvenliği Yasası 30.06.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konuldu. Hazırlık aşamasında sendikaların, kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin görüşü alınmasına rağmen bu görüşlerden tek bir satır bile yasaya yansıtılmadı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan “6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu” isimli kitapta; “Tüm çalışanlar sağlık ve güvenle çalışacak, Kuralcı değil önleyici yaklaşım, İş kazası ve meslek hastalıklarında etkin kayıt dönemi, İşyerleri acil durumlara karşı hazır olacak, İdari yaptırımlar etkinleştiriliyor” ifadeleri yer aldı. Yasa her derde deva imiş gibi sunuldu ancak kazalar azalmadı, arttı. Siyasi iktidar, her ölümlü kazadan sonra yasa ve yönetmeliklerde değişiklik yapma yoluna gitti, işçi sağlığı-iş güvenliği hizmetlerinin verilmesine ilişkin AKP iktidarı tarafından uygulamaya konulan yönetmelikler, en az 10 kez değiştirildi. Ancak kazalar, katliamlar yine arttı. Şimdi yine aynı durum yaşanacak.
İşçi sağlığı ve iş güvenliğinde taraflar işçi, işveren ve devlet üçlüsüdür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği aynı zamanda hekimlik hizmetidir, mühendislik hizmetidir. Hekimler, mühendisler, mimarlar işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasında önemli bir işleve sahiptir. Mühendis ve mimarların işçi sağlığı ve güvenliği konusunda eğitimleri ve işyerlerinde verdikleri hizmetin denetlenmesi de önemlidir. Eğitim ve denetimde sendikaların yanı sıra hekim ve mühendis-mimar-şehir plancılarının örgütleri de rol üstlenmelidir. Ancak, hem TTB hem TMMOB, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin kararların alınmasında, üyelerin eğitilmesinde, üyelerinin işyerlerinde bu alana ilişkin yaptığı faaliyetlerin denetlenmesinde AKP iktidarı tarafından hep devre dışı bırakıldı. Eğitim ve denetimde kritik bir öneme sahip olan sendikalar ise 12 Eylül darbecilerinden miras kalan ve AKP iktidarının da sıkı sıkıya sarıldığı anti-demokratik yasalarla, barajlarla, yasaklarla kuşatıldı ve engellendi.
Ve hep deniyor ki, “ihmali olanlardan hesap sorulacak”. Oysa “ihmallere” yol açan, yıllardır uygulanan politikalardır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin politikaları belirleyenler, kararları tek başına alanlar, işyerlerine, madenlere ruhsatları verenler, işyerlerini denetleyenler, uzmanların, hekimlerin eğitimlerine, mesleki eğitimlere ilişkin yetkileri verenler bellidir.
AKP iktidarı ve geçmişten bugüne bu konularda rol üstlenenlerin hiçbiri masum değildir. Erdoğan ve Davutoğlu sorumluluğu sadece işverenlere yıkamaz. 2002’den bu yana meydana gelen ölümlerde, insanların sakat kalmasında, işverenlerin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlarının, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlarının, madenlerdeki kazalar nedeni ile MİGEM Genel Müdürünün önemli sorumlulukları vardır.
Ne yazık ki, yeni açıklanan paket, bundan öncekilerde olduğu gibi; konuya bütün olarak yaklaşmaktan uzak, sorunun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yapıda değildir. Bu paket denetim işini özelleştiren piyasacı bir pakettir.
Bu ülkede iş cinayetlerinin sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler, yasal düzenlemeleri ve ikincil mevzuatları olması gerektiği gibi hazırlamayanlar ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili bakanlıklardır. Bu paket sadece sorumluların sorumluluklarını örtme paketidir.
Yıllardır söylediğimiz önerilerimizi bir kez daha yineliyoruz:
Sorunların çözümü için yapılacak düzenlemelerde çalışma yaşamı bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Emekçilerin sigortasız ve güvencesiz bırakılmasını önleyecek düzenlemeler yapılmalı, kayıt dışı çalışma engellenmeli, sendikalaşmanın önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Hükümet “Zihniyetle ilgili bilinçlenme, sosyal farkındalık” başlığı altında sendikaları sorumluluk üstlenmeye, eğitimler düzenlemeye, kaza olmadan önce önlem almaya katkıda bulunmaya çağırmaktadır. Oysa sendikaların işletme düzeyinde etkin bir rol oynayabilmek için buralarda örgütlenmesi zorunludur. Türkiye’de işçilerin sadece yüzde 5’i Toplu İş Sözleşmesi hakkını kullanabilmektedir. Hükümete sesleniyoruz: Talebinizde samimi iseniz, başta çifte baraj uygulaması olmak üzere sendikalaşmanın önündeki engel olan ve ILO standartlarına aykırı engelleri kaldırın.
İşçi sağlığı ve iş güvenliğini piyasaya devreden 6331 sayılı iş güvenliği yasasının başarısızlığı ortadadır. Ancak hükümet yeni düzenlemede de piyasadan alınacak hizmet ile işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanacağı yanılgısını sürdürmekte, bu kez de sigorta şirketleri ve yapı denetim firmaları ile sorunu çözeceğini iddia etmektedir.
Oysa yapılması yapılması gereken çok açık ortadadır: İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin çok taraflı bir konu olması itibarıyla, sendikaların, meslek odalarının, üniversitelerin karar süreçlerinden dışlanması kabul edilemez. Bu örgütlerin katılımı ile Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu oluşturulmalı, bu kuruluşlar kurumun yönetiminde egemen olmalı; kurum, idari ve mali yönden bağımsız, demokratik bir işleyişe sahip olmalıdır.
Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu oluşturuluncaya kadar geçecek sürede; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, işverenlerin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetleyebilecek bir altyapıya sahip olan bilgi işlem sistemi aracılığı ile işyerleri izlenmelidir. Uzman ve hekimlerin tespit ve önerilerini bu sistem aracılığı ile bakanlığa iletmeleri sağlanmalıdır.
Açıklanan önlemler paketinde “yaptırım” meselesi de içi boş bir paketin süsü mahiyetindedir. Defalarca tekrar ettiğimiz gibi rödovans ve taşeron sistemi işverene yasaları çiğneme özgürlüğü vermektedir. Bu düzen sürdüğü müddetçe, kölece çalıştırmaya ve sendikasızlaştırmaya yarayan taşeron ve rödovans sistemini başta ağır ve tehlikeli iş kolları olmak üzere tüm iş kollarında yasaklamadığınız sürece hangi yasaları çıkarırsanız çıkarın sonuç değişmeyecektir. İşçinin örgütlü gücünün iç denetimi ve iş bırakmak da dahil “yaptırım” gücü olmadığı müddetçe bu cinayetlerin önüne geçilemez.
Özellikle madenlerde kamu işletmeciliği esas alınmalı ve tüm yaşam alanlarında kamusal denetim egemen olmalıdır.
Türkiye’deki iş cinayetleri Başbakan Davutoğlu’nun da katılacağı Avustralya’da düzenlenen G 20 toplantısında da gündeme geldi. DİSK’in ve KESK’in üyesi olduğu Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Genel Sekreteri Sharan Burrow en önemli taleplerden birinin güvenli ve sağlıklı işyerleri olduğunu hatırlatarak Soma madencilerini saygıyla andığını söyleyen bir konuşma yaptı ve işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması gerektiğini vurguladı. Türkiye’deki taşeronlaşma ve iş cinayetleri yarın düzenlenecek özel bir oturumda da gündeme alınacak.
Dünyadaki durumumuz bu ve biz ülkemizde hep söyledik, yine söylüyoruz:
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, iş cinayetleri ve işçi ölümlerini ülkemizin sosyo-ekonomik ve demokrasi sorunları ile birlikte bir bütün olarak ele almakta, insanca çalışma koşullarının oluşturulmasını insanca yaşama hakkı ve talepleri ile birleştirerek sorunun çözümü için yapılabilir, gerçekçi önermelerde bulunmaktadır. Siyasal İktidar, soruna gerçekten çözüm üretmek istiyorsa bu önermeleri dikkate almak durumundadır.
İş cinayetlerinin son bulması, ancak ve ancak işçilerin, emekçilerin ve tüm halkımızın kendilerini ilgilendiren tüm konularda söz, yetki ve karar hakkının olduğu eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye ile mümkündür.
İş cinayetleri kader değildir!
İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın!
Yeter ki taşeron düzeni, güvencesiz çalıştırma son bulsun, sendikal haklar tanınsın!
Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan ve yaşam olsun!
KESK-DİSK-TMMOB-TTB
Alıntıdır.